53. uluslararası antalya film festivali ne damgasını vurmuş en iyi yönetmen, en iyi kadın oyuncu ve en iyi film ödüllerini almış 2016 yapımı yeşim ustaoğlu filmi.

filmi genel anlamda başarılı bulsam da özellikle psikiyatrist sahneleri bana çok yapmacık geldi ve filmden soğuttu.(özellikle elmas karakterinin gördüğü rüyayı canlandırma sahnesi) ustaoğlu anlattığı konuyu seyirciye göstermek için basite bir yol tercih etmiş. birbirinden zıt iki kadın karakter üzerinden onların hayatlarını paralel bir şekilde vererek kolaya kaçmış.

aslında filmde kadının cahil olması veya okuması fark etmiyor. kadın her alanda bir şekilde şiddete maruz kalıyor. türkiye özelinde anlattığı çocuk gelin, kadının cinsel bir obje olarak görülmesi(şehnazın kocasının şehnaza bakışı ve kocasını sürekli porno izlerken yakalaması ayrı bir iğrençlik) gibi sorunlara evrensel bir bakış açısıyla bakabilmiş ustaoğlu.

filmin genel olarak kasvetli bir havası var. bu kasvetli havaya kullanılan su metaforu da katkıda bulunmuş. suyun tekinsizliği ve karanlık tarafı filmde sıkça kullanılmakta. bu durum anlatılan konuya büyük katkı sağlamakta.

elmas karakterinin her akşam yaşadığı durum (allahım ne olur gelmesin ne olur gelmesin demesi ve ona rağmen her akşam aynı durumun yaşanması) oyunculuk açısından ve sahne açısından çok etkileyiciydi. özellikle ilişkiden sonra aksayarak yürümesi yaşadığı acıyı seyirciye açıkça göstermekteydi.

rüya sahneleri filme ayrı bir hava katmış özellikle şehnazın gördüğü rüyanın çekimleri etkileyici bir sahneydi. ki burada görüntü yönetmeni michael hammon büyük payı var.

yeşim ustaoğlu türkiyede ki az sayıda kadın yönetmenlerden biri ve özellikle bu filmde işlediği konuyu bir kadının bakış açısından izlemek seyirciye bu konu hakkında bir çok şey anlatmakta.

yeşim ustaoğlu nun resmi sitesinde yer alan film hakkındaki görüşü :

yönetmen görüşü
her iki karakterin birbirini anlamasıyla gelişen bu hikâye, modern ve geleneksel toplumlarda kadın ve ergen olmayı sorgularken, hem bu bu topraklarda, hem de aslında dünyada kadın olma hallerine bakan bir bakış açısına sahip. geleneklerin, örflerin belirlediği moral değerler, özellikle modern toplumlardaki sert göç olgularıyla hızla gelişen modernitenin içinde bir arada yaşama modelini oluştururken; çarpıklaşıp, değersizleşmeye ya da yozlaşmaya maruz kalarak yaşantılarımızda baş edemeyeceğimiz yargıların, sorunların oluşmasına neden oluyor. ve bu sorunlar bizlerin birey olarak gelişimini, özgürlüğünü kısıtlarken, hayatımıza kendi irademizle karar verebilmemiz konusunda derin engeller çıkarıyor, çoğu kez ihmal ve istismarlara maruz bırakıyor ve çok daha derinden, erkeğin de gelişiminde sağlıklı bir ilişki kurabilmesi konusunda önü alınmaz yaralar açıyor.

‘tereddüt’, bu yapının içinde kadın olma hallerini, kadın erkek ilişkisini, aile kurumunun sorumluluklarını ve ihmallerini sorgularken, bir yandan da travma mağduru olan birinin hem psikolojik hem de adli süreçte yaşayabileceği sorunları tartışıyor.