1. kahveyi çöpe boşaltıp paketini bardağın içine koymam.
  2. komşumuz aşure dağıtırken sağolsun bizim kapımızıda çalmış,bütün tepsiyi almaya çalışmam ve onun tepsiyi geri çekmeye çalışması.neyse ki 10 saniye sonra durumu anlayıp özür diledim ve bir tabak aldım.
  3. geçen fırına doldurulmuş patates atıp pisireyim dedim. size de tavsiye ederim, yağsız olunca daha sağlıklı.

    neyse daha öncesinde patatesleri firina atıp fırını çalıştırmayı unutmuslugum var, fırının fişini takmayı unutmuslugum var, patatesleri fırında unutup yakmisligim var. bu yüzden fişe, süreye falan dikkat ederek patatesleri tepsiye koydum geçtim bilgisayar başına. yaklaşık 20 dk sonra fırın zili çaldı, kalktım baktım, fırın boş. patatesler tezgahın üstünde duruyor. gerçi bunlar benim için sıradan şeyler.

    bir sefer kuzen börek yapmıştı, tarifini istedim. böyle kaymaklı, mantarlı, sosisli falan sigara böreği gibi bir şey. yufkaya malzemeleri koyup rulo haline getirdikten sonra kaymaklı yumurta karışımına buluyorsun. sonra da tepsiye. bir tepsi böreği hazırladım bu şekilde. sonra gözüm tezgahın üst tarafına takıldı. mantar mi sosis mi ne orada unutulmuş. sardigim börekleri tek tek açıp dışarda unuttuğum malzemeyi koyup tekrar sardım.

    yine bir yemek olayı: bir gün yemek bahsi oldu, arkadaş dedi ki kremalı sebzeli makarna yapsana çok güzel oluyor. bunu diyen de ciddi zengin biri. dışarda buluşup yemek yiyeceğimiz zaman biz köfte, kebap alırken bu hıyar makarna istiyordu ki makarna kebaptan pahalı. neyse bu kremalı makarna al deyince ben de gittim marketten krem şanti aldım, önce rondoda cirptim sonra da makarnaya nova ettim. ulan yiyorum, bildiğin şekerli. "ulan bu zenginler ne zevksiz, şu yemek yenir mi!?" diye söylene söylene yedim makarnayı. aradan epey zaman geçti, olayı birkaç kaşık arkadaşa anlattım da yaptığım mallığı uzun uzun izah ettiler.

    sen bağcılarli adamsın, senin neyine kremalı makarna yapmak?

    yine de şimdi anlatacağım olayın yanında bunlar devede kulak kalır sevgili arkadaşlar.

    ofis arkadaşım izne çıkarken çiçeklerini bana emanet eder. ben de arkadaşın hışmına uğramamak için özenle sularim tüm çiçekleri. kaktüs, menekşe, adını bilmediğim agacimsi bir bitki ve iki tane aloe vera...

    bu çiçek emanetciligi 4-5 senedir devam ediyor ama bir yıldan fazla zamandır arkadaşım doğum izninde olduğundan bu süre zarfında çiçeklerle tamamen ben ilgilendim. geçen yine sularken kendi kendime dedim ki "ulan ne güzel baktım çiçeklere hicbiri solmadi." tam bu esnada elimi meneksenin yapraklarına attım. evet, yapay cicekmis.

    insan bir saniye, bir dakika dalgın olur da 5 sene hiç mi uyanmaz?
  4. her insanın zaman zaman yaptığı dalgınlık sebebi aptallıkların efsanevi olanlarıdır.

    yurtta kalırken dolaplarda asma kilit vardı. ben de anahtarımı kaybolmasın, düşmesin falan diye çantamda tutardım. bir gün okuldan döndüm, dolabı açtım, anahtarı çantaya çantayı da dolaba koyup kilidi taktım.

    ondan sonra iki saat kilidi kırmaya uğraştık.
  5. yurtdışına ilk gidişimdi, ingiltere'de bi restoranda domuz etsiz bi şey sipariş ederken "bacon" sipariş etmem ve akabinde farkına varmadan yemem. lezzetliymiş ama günaha girdiydim. diğeri yine ingiltere'den geliyor. bi kafedeyim yine, yemek öyle kötü ki, (fish and chips söyledim, yemeden gidersem gözüm açık kalırdı. kafam kadar derste adı geçti.) her neyse yediğim en kötü yemeklerden, adama ana avrat türkçe küfür ettim. sonra dediğimi anladı "türkmüsün kardeşim" dedi gülerek, ayıp oldu nidasıyla başımı yere eğdim, biraz daha yemek söyledim. utana sıkıla yedim, adama ayıp olmasın diye... hesabı öderken "yardım istersen uğra" dedi. hatırladıkça aptal aptal sırıtırım.
  6. küçükken sahilde bir elimde ağaç dalı parçasıyla kumda oyun oynayıp, diğer elimdeki çubuk krakeri yerken elleri karıştırmıştım(*:evde denemeyin, tadı kötü ;)). o zamandan sonra da markette yanlış kart vermek, uyamayacak anahtarda ısrarcı olmak gibi dalgınlıklar yapmaya devam ediyorum :)
  7. bazen o kadar salak oluyorum ki...ve bu salaklıklarım da hep en kötü anımı kollayıp durumumu daha da acınası hale getirmeye çalışıyor. şöyle ki; (*:mesleki deformasyon napalım)

    bugün itibariyle alsancak gardan izbana binip tepeköy istikametine gitmem lazım. tam tren geldi binicem. telefon geldi. kordona geliyoruz dediler. alsancak mı diyorum evet diyolar, iyi o zaman bekliyorum dedim. zaten işten çıkmışım, yorgunum argınım ve aynı zamanda açım. aslında kordona geçerken bişeyler alıp orda beklemekti niyetim. kulaklığı takıp bi yandan müzik, bi yandan youreads, arada batak, bi de şimdi adını hatırlamadığım tıklamalı bi oyun oynarken garda oturup telefonumun şarjını tükettim. bir iki üç hatta bilmem kaç tren geçti. ben hala oturuyorum. neyse aradılar. biz konaktayız dediler. tamam dedim lanet olsun boşverin ben gidiyorum eve. bindim trene. bi yandan da neyse iyi oldu eve gider yemek yer ayaklarımı uzatırım diyorum. gene telefonla takılırken halkapınar yazısını gördüm. böyle soğuk bir duş etkisi. allahım yine trenlerin istikametini değiştirmişler. (bilmeyenler için normalde beklediğiniz yere gelen tren diğer yöne gidiyor). gerizekalı gibi yüksek sesle müzik dinlediğimden anonsu duymamışım herhalde. allahtan kapılar kapanmadan çıktım diğer tarafa geçtim. bekle bekle tren gelmiyor. neyse geldi. dönüş yine alsancağa. alsancak durağında o kadar bekle. trenler gelsin binme. sonra yine bindiğin trenle alsancağa dön. biri beni izlese terörist sanmakta haklı. bir insan bu kadar gerizekalı olamaz bence. hala yollardayım şarjım da %4. aha 3 oldu. neyse bu entry girilsin ve aptallığım tescillensin. ben de ekstra baş ağrısı ve açlığımla eve gitmeye çalışayım.

    edit: biliyorum uzun olmuş. ben de hoşlanmadım. yine de bu zeka ve onulmaz şanssızlığımla eve gelmeyi başardım. söyleyim dedim.
  8. bi gün arkadaşlarla sushi yiyoruz işte neyse dört kişiyiz hesap geldi, ben de aşırı unutkan bir insanımdır. bir yandan böyle şans kurabiyelerin içinde yazılan sözleri ve sayıları okuyoruz birbirimize bir yandan herkes kendi hesabını ödüyor..
    hesap ödeme sırası bana geldi, tam şifreyi post cihazına yazacağım arkadaşım kendi lucky numbersını okudu.. o numaraları okurken ben kendi kart şifremi unuttum.
    ama bir türlü hatırlayamıyorum yani, neyse ben bir türlü hatırlayamayınca hesabımı arkadaşıma yıktım.. sonra onu takip eden uzunca bir süre (herhalde bir ay kadar) şifremi hatırlayamadığım için kartımı kullanamadım ahdhf
  9. 7 kez cüzdanımı , 4 kez telefonumu (ki şu an çalınmış durumda telefonum) , een az 10 kez banka kartımı kaybetmişimdir.

    bir kere de çarşıya inmiştim önemli bir şey halletmeye. hazırlan giyin çık otobüs falan çarşıya geldiğimde ne yapacağımı unutmuştum. öyle bi 15 dakika yalnız başıma dolaşıp sonra eve geri dönmüştüm. bu da en aptalcasıydı.
  10. duştan sonra sakal traşı olup dişler fırçalanıp yatılacaktır.

    traş kreminin tüpüyle, diş macunu şekil şemal olarak birbirinin akrabasıdır. traş kremi diye avuca bolca diş macunu sıkılır, yüze sürülüp köpürtülmeye çalışılır, çok geçmeden bu aptalca dalgınlığa gülünür, hatadan dönülerek "ulen ne şaşkın adamım" diye diye traş olunur. sonra da diş fırçasına traş kremi sıkılarak dişler fırçalanır.

    bak tadı ağzıma geldi yine.