1. tartışılsa da herkes ağzındaki baklayı çıkartsa dediğim yönetim modeli. bana kalsa 367 ile fiili olarak temeli atılan sistem. hali hazırda uygulanmaktadır, sadece başkan yardımcısının adı başbakandır.
    reax
  2. güçler ayrılığı ilkesinin en ileri uygulaması olarak, yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız olarak işlemesi temeline dayanan ve yürütme erkini, halk tarafından doğrudan seçilen bir başkanın tek başına kullandığı sistem.

    klasik örneği abd'de görülen bu sistemin ayırıcı özelliklerinden birisi; devlet ve hükümet başkanlığı işlevlerinin başkanlık konumunda birleşmesidir. başkanın siyasal açıdan halka karşı sorumlu olduğu bu sistemde yasama organının yetersizlik ve ülke çıkarına ihanet dışında, başkanı görevinden uzaklaştırma yetkisi olmadığı gibi başkanın da yasama organını feshetme yetkisi bulunmamaktadır.

    sistemin temel dayanağını, denetim ve denge ilkesi oluşturmaktadır. buna göre, başkan yalnızca kendisine karşı sorumlu olan kabine üyelerini parlamento dışından atayabilmektedir. bir nevi siyasi atama. başkanın diğer yetkileri arasında yüksek mahkeme üyelerini atama, kongrede kabul edilen yasaları veto etme, kongreyi toplantıya çağırma, khk çıkarma yer almaktadır.

    yasama organı ise atamaların onaylanması, uluslararası anlaşmaların uygun bulunması, bütçeyi kabul, bakanlık kurma ya da kaldırma, soruşturma yapma ve başkanı yukarıda bahsedilen koşullarda görevden uzaklaştırma yetkilerini kullanmaktadır.

    üyeleri başkan tarafından atanan, senato tarafından atanmaları onaylayan yüksek mahkeme ise hem yasaların hem de yürütme organının faaliyetlerinin anayasaya uygunluğunu denetlemektedir.

    abd'de katı olmayan iki partili sisteminin (cumhuriyetçiler ile demokratlar), merkezci olmayan parti yapılanmasının ve federatif sistemin başkanlık sistemi uygulamasına elverişli koşulları sağladığı söylenebilir. genellikle, yasama ile yürütme arasında çıkan anlaşmazlıklar, "istikrar"(!) hedefi çerçevesinde başkanın konumunun yükselmesi ile aşılır.

    abd dışında; latin amerika ve afrika'da da uygulaması olan sistemin, iktidarın kişiselleşmesi ve rejim istikrarsızlığına neden olduğu görülmüştür.

    başkanlık sistemi en iyisi mi?

    belki abd'ye göre en iyisi ama finlandiya'ya göre en kötüsü.

    izlanda başbakanı, panama papers'da ilgili belgelerin ortaya çıkmasından 2-3 gün sonra istifa etmiştir. türkiye'de ortaya çıkan birçok tape, belge vb. rağmen bakanlıktaki bir daire başkanı seviyesinde dahi böyle bir durum ortaya çıkmamıştır. bu iki ülkede aynı model sistemin yürütülebileceği düşünülebilir mi?

    gücü eline aldığında daha da güçlenmek isteyen siyasi figürlerin bol olduğu bir ülkede, bu ortamı daha kolay kılabilecek, denge ya da fren mekanizmasını etkisizleştirebilecek nüansları olan bir sistem türkiye'de olabilir mi?

    temel sorun ve rejime, toplumsal değerlere ilişkin kaygı oluşturabilecek durum ise; ülkelerin kendi toplumsal gerçeğine uygun yönetim sistemini geliştirmekten ziyade aktarmacı bir tutumla model ithal etmesidir. baskın olan güçlü model ülkenin yönetime ilişkin pratiğini "biz de böyle yapalım, onlar gibi oluruz" mantığıyla at gözlüğüyle sahiplenmek yani.

    mesele; ülkenin kendisine özgü olan, diğer ülkelere göre farklılıklar barındıran maddi-manevi birçok gereksinime cevap verebilecek şekilde ilgili modelleri de inceleyerek toplumsal gerçekliğe uyan bir sistem oluşturabilmekte.
    ozee
  3. vaktiyle burhan kuzu, bir tv kanalında başkanlık sistemini anlatmıştı. tüm samimiyetimle söylüyorum ki cumhurbaşkanı o konuşmayı dinlese başkanlık sisteminden vazgeçer.
  4. hayırlı olsundur.
  5. başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere bakmak bile başkanlık sisteminin bize gitmeyeceğinin ispatı olur.

    başkanlık sistemiyle yönetilen devletler arasında, amerika haricinde hiç bir devletin kendine hayrı yok dostlar. yani böyle bir şekilde yönetilirsek işlerin vaat edilenden daha kötüye gideceğine bir işaret olmalı bu.

    şöyle bir baktım da, amerikanın güdümünden çıkmak için mücadele veren orta ve güney amerika ülkeleri, orta ve batı afrika ülkeleri ve orta asya ülkelerinde kullanılan bir sistem olarak gözüme çarptı.

    bir de avrupa devletlerine baktım; onlarda bizim gibi parlamenter sistemle yönetiliyorlar.

    evet, düz mantık ama bundan fazlasını anlatmaya çalışarak kendimi boşu boşuna yormak istemiyorum. çünkü bu sistemi savunanlara karşı düz mantıkla hareket etmek bile fazla.
  6. bugün yıldırımın yaptığı açıklamaya bakacak olursak hiç de şaşırmayacağımız üzere bahçeli tarafından akp'ye hediye edilecektir. kısa bir süre içinde referandum açıklması da yapılır.

    işin garip tarafı bu sistemin tam da ekonomik bir çöküşün, siyasi çalkantıların, ohal'in, dış siyasetteki sıkıntıların baş gösterdiği bir dönemde gelecek olması. adamlar acaba bakın başkanlık geldi, dünya güldü denileceğini mi hesaplıyorlar bilmiyorum ama bu adamların kafasıyla daha da kötüye gidecek olan sorunlar akp'yi yıpratacaktır en başta.

    gelsin mi gelmesin mi tartışırım ancak şu bir gerçek ki adamlar başkanlık sistemi kabul edilmezse ülkeyi bok edip başkanlık gelseydi böyle olmazdı diye ağlayacak, millet de bunu yutacak.
  7. referandumunun bir aksilik olmazsa 2017 yılında yapılacağı artık yavaştan hissedilmeye başlayan sistem. akp'nin meclis başkanını çıkınca 316 oyu var. 3/5 çoğunluk için yani 330 milletvekili çoğunluğu için 14 vekile ihtiyacı var. yakın zamanda mhp lideri devlet bahçeli halka sorulabileceğinden bahsedip üstü kapalı bir şekilde akp'ye destek verebileceklerini söyledi. eğer mhp 14 vekillik bir deste sunar da meclis 330'u bulur, teklifi cumhurbaşkanına gönderirse onun da yapacağı tek şey direkt referanduma götürmek olur.

    bir yandan fetö, bir yandan da pkk sorunu devam ederken fırat kalkanı operasyonu hala sürüyorken şimdi bir derdimiz de musul sorunu oldu. gazi paşa döneminde musul sorunu varken ağrı'da ayaklanmalar oldu, nasturi ayaklanmaları oldu ve öldürücü darbe şeyh sait isyanı'yla oldu. gazi paşa'nın musul için "gerekirse savaşırız." sözü bir nevi bu olaylarla boşa düşmüş oluyordu. çünkü bırakın ingilizlerle savaşmayı, iç isyanları bastırmak bile devlet için çok zor ve çok sancılı olmuştu. şimdi yine musul sorunu ciddi ciddi gündeme gelmişken cumhurbaşkanı operasyona dahil olacağız diyor. koalisyon buna izin vermiyor(aslında abd). 1925 yılında musul sorunu gündeme geldiğinde yaşadığımız olaylara bakıp bugüne geliyorum. karşımda ürkütücü bir senaryo var: yeni bir isyan peydah olur mu güneydoğu'da? siyasi suikast mı tercih edilir? başka bir iç kriz mi yaşatılır? türkiye bu kadar kesin musul operasyonuna dahil olmak isterken ve abd türkiye'yi istemezken nasıl bir vazgeçirme politikası deneyecek abd merak ediyorum.

    bu kritik süreçten geçerken başkanlık sisteminin bu denli gündeme gelmesi neden acaba? halkın ilgisini başka bir yöne çekmek mi yoksa musul operasyonuna dahil olabilmek için daha güçlü bir lider imajı vermek mi? sorular, sorular... bu ülkede gündem hiç durulmuyor.
    ae
  8. güzel ülkemde şöyle cereyan edebilir;

    !---- spoiler ----!

    hüsnü: tayyip, başkan olmağa garar vermiş duydun mu len yusuf?

    yusuf: başkan ne oluyor hüsnü abi? fenerbahçe'nin kulüp başkanı gibi bi'şey mi yani?

    hüsnü: yoh lan salak, güldürme adamı yani diyom ki böyük adam olacak iyice, eskiden uzun adamdı şimdi hem uzun hem böyük adam olacak anlayacağın. ülkemize evelallah huzur gelecek.

    yusuf: abi essah mı diyon? e zaten cumhurbaşkanı değil miydi o da bir başkan sonuçta. yine tayyip baba bilir tabii de.

    hüsnü: ulen yusuf aptal aptal konuşma, gelecek aylarda seçim var biliyon işini sen.

    yusuf: peki abi, reisin başımızın üstünde yeri var ben bizim kızlara da söyleyim onlar da reise versin oylarını.

    !---- spoiler ----!

    işbu entry'deki kişi ve sözler hayal ürünü olmakta ve türkiye'ye başkanlık gelirse temalı fıkramı oluşturmaktadır.
  9. üstü kapalı şekilde yıllardır var olan mevcut yönetim sistemimizin isimlendirilmesidir.