1. dünyalarca yönü var. birkaçına değinelim.

    bir umut varlığı olarak insan: umut eder. geçmişin geride kalmasını, bugünün güzelleşmesini, geleceğin aydınlık olacağını umut eder.

    bekleyen bir varlık olarak insan: umut varlığı olmasıyla ilintilidir. bekler. güzel günleri, güzel zamanları, güzel insanları, güzel şarkıları, güzel sözleri, güzel bakışları ve tüm güzellikleri bekler.

    isteyen bir varlık olarak insan: evren baştan sona istemeyle doludur diyen bir filozof vardı. insan baştan ayağa istemeyle doludur. ister. umut ettiği, beklediği güzellikler gerçek olsun ister.

    hayal kurabilen bir varlık olarak insan: gerçekte bilmediğimiz, görmediğimiz bir şeyin imgesini oluşturamazmışız bir başka filozofa göre. sadece gördüğüne dair de olsa hayal kurabilir insan. hem belki ideal bir hayali gerçeklikte değil, yazı düzleminde oluşturabilir. bunun üzerine tez yazabilir insan.

    üzülebilen bir varlık olarak insan: üzülür. umut ettiği, beklediği, istediği, hayalini kurduğu güzellikler çok uzak olmasa da fazla yakın da değildir. ve insan üzülür. olabilecekken olmayan her şey için üzülmeye hakkı vardır.

    yemeden içmeden kesilebilen bir varlık olarak insan: çeşit çeşit yemek yapar. çoğunlukla kadın cinsidir bu. ama kesilir işte. öyle kalır her şey ortada.

    cumartesi gecesi evde oturan ezik ve yalnız bir varlık olarak insan: arkadaşları aramıştır. canım sıkkın, siz gidin der. cumartesi gecesi evde oturan ezik ve yalnız bir insandır artık insan.

    paylaşmayı seven bir varlık olarak insan: yıllar önce kısa bir şiir okumuştur. paylaşmayı ne kadar severse sevsin, “bir üzüntün vardı / benimle paylaşmadın / bir sevincim vardı / kendime sakladım / yalnızız işte.” şiirine döner durur. paylaşmayı sevmesi, derdine çare değildir işte.

    döngüsel bir varlık olarak insan: hep geçmişe döner. geçmişin gölgelerinden kurtulmaya çalışsa da her olumsuz çağrışım onu yaptığı hataları tekrarlamak üzere olduğu düşüncesine sürükler. aynı çemberde döner durur insan.

    hatırlayan bir varlık olarak insan: en sevdiği şiir “olvido”dur. “ey unutuş, kurtar bu gamlardan beni!” dese de gecenin bir yarısı gelen bir şiirle bir ölüyü hatırlar. elleri kanlıdır. kana bulanmış ellerle çeker cezasını.

    korkan bir varlık olarak insan: gök gürültüsünden korkuyordur. azıcık seste cenin pozisyonunda yorganın altına saklanır. annesinin karnına dönmek ister gibidir. ama asıl korkusu aynı noktalara, aynı hatalara dönmektir. o hataları bir daha yapmaktan korktuğu için kendi içine döner insan.

    okumayı seven bir varlık olarak insan: “yokluğunda çok kitap okudum”u da seviyordur. ne çok okumuşsun dediklerinde teoman’ın küçük dilini göstererek söylediği şarkısıyla cevap verir: “her şey yalnızlıktan!”

    susmayı seven bir varlık olarak insan: bir umut beklerken “sessizin payı”nı okuyan, sessizliği tercih eden insandır. sessizliği tercih eden bir başka insanın sesini bekler durur. payı verilsin ister. susmanın estetiğine inanacak yaşı geçse de susar bazen. bir bardak soğuk su içerse susaması geçer.

    yalnızlığı çoğaltan bir varlık olarak insan: iyi de bir sürü insan vardır çevresinde, nasıl yalnızlıktır bu? yalnızlığını çoğaltan ve bu çoğulluktan beslenen biridir insan.

    günleri değil, anları hatırlayan bir varlık olarak insan: bir bütün günü değil, hangi gün olduğunu, geldiğini, gördüğünü değil, bir bakış an'ını hatırlar. “son bakışta aşk”ı hatırlar. orpheus gibi, son bakışta kaybeder eurydice’sini. ama o yine de son an'ı hatırlar. son bakış an'ını.

    bir varlık olarak insan: bazen varlığından sıkılır. içinden başka bir insan çıkar. kendisi de tanıyamaz içinden çıkan bu ötekini. kendi sınırlarını kaybettiği anda çıkar öteki. varlığı yoktur onun. hiçliği vardır. bazen hiçliği seçmek ister. yine de bir varlık olarak, bir elma gibi, bir taş gibi, bir çamaşır makinesi gibi, bir rubik küp gibi varlığını sürdürmeye devam eder. bir varlık olarak insan, çaresizlikle donanmıştır çünkü.
  2. hangi başlığa yazacağımı bilemedim. biraz geniş bir başlık olan buraya yazıyım dedim.

    Bilim adamları, tarihte ilk defa, bir insan sperminin yumurtayla teması ile oluşan ışık parıltısını görüntülemeyi başardı.

    Bu fenomen daha önce hayvanlarda gözlemlenmişti. Ancak bugüne kadar insanlardaki bu parıltıyı gözlemleyebilen olmamıştı. Daha da inanılmaz olan şey ise bazı yumurtalar diğerlerinden daha parlak parlıyor, ki bu da sağlıklı bir embriyo oluşturabilme konusundaki yeteneklerini gösteriyor.

    Bu olayı nasıl resimleyeceklerini birkaç yıl boyunca düşünen bilim adamları 2014 yılında bu olayı ilk defa gözlemlemiş, ve sperm yumurtayı deldiği anda salgılanarak serbest duruma geçen milyarlarca çinko atomunu seyretmişti. gif buda video

    Yeni bir flörasan algılayıcı kullanarak canlı hücrelerdeki çinko atomu hareketlerini takip eden bilim ekibi, yumurtadaki çinko depolama yeteneğini farketti. Yaklaşık 8000 değişik küçük haznede depolanan 1 milyon civarında çinko atomu döllenme gerçekleşince havai fişek gibi ateşleniyor. Döllenmenin ardından 2 saat boyunca bu olay devam ediyor.

    Bu bulgu, yapay döllenme tedavisi gören çiftler için oldukça önemli çünkü suni döllenen yumurtaların yarısı normal bir şekilde gelişmiyor. Sağlıklı döllenmeleri hamileliğin ilerki aşamalarına varmadan tespit edebilmesi açısından çok önemli. Yani Potansiyel anne ve babalar parıltıya bakarak seçecekler bebeklerini.

    Deney için bilim adamları yumurtayı aktifleştirmek için bir enzim kullanmışlar (yumurtayı araştırma amacıyla döllemek Amerika kanunlarına göre yasadışıymış). Aktifleşen yumurtada kalsiyum seviyesi yükselerek çinko serbest kalmış.

    kaynak
  3. yek katre-i hunest ve hezâr endişe

    (bir damla kan, bin endişe)

    sadi- i şirazî
  4. "insanın hakikati, sana gösterdiğinde değii, gösteremediğindedir. bundan ötürü onu tanımak istersen dediklerine değii, demediklerine kulak ver." demiş cibran.

    güzel de demiş. insan bu manada belki de anlaşılabilir olmasına rağmen, bizzat kendi kendine anlaşılmaz hallere bürünmekte can atan bir varlık. bunda şüphesiz zekasının ve akıl yürütebilmesinin de emeği çok.

    insan neden söylemedikleri ardına gizlenir?

    pek çok sebebi vardır mutlaka araştırıldığı zaman. günümüz teknolojisi buna mükemmel bir zemin hazırlıyor bilindiği üzere. olmadıkları tarzları bir tiyatro sahnesindeymiş gibi oynama fırsatı veriyor. burada teknolojiyi suçlamak abeste iştigal eder, zinhar söz konusu olamaz. olsa olsa insanın maymun iştahı diye tabir edilen, her şeyi ele geçirme ve çabuk sıkılma halleri; toplumda "iz" bırakmak adına kendince hüküm sürüyor bu düşünce için.

    yani kendini toplum içerisinde kabul ettirme hali olduğunu görüyoruz. ihtiyaçların son derece hızlı karşılandığı bir çağda yaşıyor olmanın mükemmel doyumsuzluğu içinde, ruhsal fırtınaları dindirecek ihtiyaçlarına yanıt yok insanın. istediği kadar yesin doyma hissi körelmiş, istediği kadar giyinip kuşansın gözlerin de bir doyumsuzluğa erişmediğini kim söyleyebilir? her zaman ben, daha ben çerçevesi içinde olmak adına yapabileceklerinin haddi hududu yokken; içinde bulunduğumuz savaşların başka açıklamalara ihtiyacı var mı? doyumsuzluk... koskocaman bir dünya da adil paylaşımlarla herkese yetecek kadar varken, insanoğlu doyumsuzluk hissini kimyasal ve subniminal yollarla aşındırmaya devam ededursun kendi kendini yiyen bir mahluka dönüşeceği de kesin.

    hakikatlardan kaçamıyoruz ne yazık ki. gösteri dünyası olarak nitelendirdiğim bu sahnelerde binlerce makyajlı yüzün kimi zaman tesiri altında yanılgılarımızın yıkıklığında bir sonraki cenk için daha temkinli olma gayretinden ötede değiliz; duygularımıza rağmen tabi.. insan ne kaotik bir canlı içten içe değil mi?
  5. insan dediğin önyargılarıyla yaşıyor. o önyargılarda o kadar keskin ve kesin ki, o önyargılarında yanılma ihtimali olabileceğini düşünmüyor, düşünmek istemiyor. önyargılarının yıkılmasına şans da tanımıyor. evet anlıyorum, sonuçta önyargılar hayatı kolaylaştırıyor, kafadaki yükleri azaltıyor. ama ya bildiğin şey sandığın gibi değilse? o zaman ne olacak? bu konuda kolaya kaçmak çoğunlukla hayat kurtarıcı olabiliyor, kabul ediyorum. hiçbirimizin yapmadığı şey değil bu zaten.
  6. metruk ve mevcuttur.

    bilimsel olarak ise paslanır. soluyarak paslanır. bu yüzden alevsiz bir ateştir.
  7. "hoşça bak zatına ki zübde-i âleminsin sen/merdüm-i dîde-i ekvan olan âdemsin sen" demiş divan şairi şeyh galip. açıklaması: "kendine güzel bak ki âlemin özü sensin. sen varlığın gözbebeği olan âdemsin."

    bunu okuyorum, sonra düşünüyorum. kendime bakıyorum önce. ara ara hırsa kapıldığım oluyor. aklımdan kötü bir düşünce geçiyor. "yaratılmışı hoş göremiyorum yaratandan ötürü."

    türümün diğer üyelerine bakıyorum. insanın insana ettiği çekilir dert değil. hani yaratılmışların en şereflisi olma sıfatına yaraşırlık?

    insan topraktan yaratılmış ama yaşadıkça çamura mı kaçıyor ne?
  8. dünün avcı toplayıcıları, bugünün kendini tanrı sanan zavallı mahlukatları.
  9. bilim literatüründe "homo sapiens" olarak bilinen canlının türkçe'deki adı. aslında insan kelimesi arapça bir kelimedir ve bu kelimenin kökeni hakkında değişik iddialar mevcuttur.
    ilk görüş insan kelimesinin "ins" kökünden geldiğidir. arapçada "ins" var olan, görülebilen anlamındadır.
    bir diğer görüş insan kelimesinin "üns" kökünden geldiğidir. üns mastarı arapça'da alışmak, uyum sağlamak, yakınlık kurmak anlamındadır. insanların birbiriyle ve tanrı ile yakınlığından hareketle üns kökünden geldiği iddia edilir.
    üçüncü görüş ise insan kelimesinin "nesy" unutmak kökünden geldiğidir. islam inancında allah'ın bütün insanların ruhlarını topladığı ve ruhlara kendisine itaat etmesini ve onun varlığını unutmaması gerektiğini söylemiştir.(kalu bela olayı). ancak insanın bu sözü unuttuğu icin nesy kelimesinden türeyen insan kelimesi kullanılmıştır.
  10. insan dediğin; parçadır, bütüne hasret...