1. michael fagan adlı bir abimiz 1982 yılında kraliçe elizabeth'e bir ziyaret yapmaya karar veriyor.
    gece yarısı buckingham sarayı'nın duvarından atlayıp su borusuna tırmanarak açık pencereden içeri giriyor ve mutfaktan şarap çalıyor. kraliçenin yatak odasına girerek kraliçe ile sohbet ediyorlar.
    sonra korumalar tarafından saraydan uzaklaştırıyor.

    ingiltere'de bir mekana izinsiz girmek o yıllarda suç olmadığından hakkında saraya girmekten değil şarap çalmaktan dolayı kovuşturma açılıyor fakat psikolojik durumundan dolayı bundan da ceza almadan kurtuluyor.

    kaynak
  2. 1981 yılında yemin ederek ABD Başkanlığına göreve başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar. Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır. Sadece yemekler de değil… Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir. Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir. Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür. Anılarında, ‘kimse bize Başkan ve Eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti’ diye anlatıyor o şaşkınlık anını. Aslında, ABD kamuoyunun büyük çoğunluğu da pek bilmiyordu. ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi ve birinci Obama döneminin dışişleri bakanı Hillary Clinton‘ın, bu yıl yayınlanan “Hard Choices” kitabının Haziran ayındaki tanıtım ve imza gezilerinden birinde, Beyaz Saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı. Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Saray’dan taşınınca Washington DC’de ve New York’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı. Borç batağından, Bill Clinton’ın art arda yayınlanan kitaplarının, ücretli konuşmalarının gelirleriyle düzlüğe çıkacaklardı. Son borçlarını da 2004 yılında ödeyerek borçlarını temizleyeceklerdi.

    Peki, 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar maaşı olan ve kira gideri olmayan bir aile niçin Beyaz Saray’dan beş parasız ayrılacaktı? Nancy Reagan’ı çok şaşırtan sebepten dolayı…

    ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki herşey maaşlarından kesilir. Beyaz Saray, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır. Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder. Geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir. Başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. Kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisinin de, ayakkabılarının boya ve cilasının da… Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.

    Çünkü, ABD bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir ‘saray’ değil bir evdir. Amerikalılar buraya ‘saray’ demiyor zaten, o bizim yakıştırmamız. Washington DC’de ‘’1600 Pennsylvania Avenue’’ adresinde bulunan dünyanın bu en ünlü evinin adı Türkçe’ye yanlış şekilde ‘Beyaz Saray’ diye çevirilmiş olsa da, aslında İngilizce’deki orijinal adı ‘White House‘ yani ‘Beyaz Ev‘dir. Ve ABD’ye devlet başkanı seçildi diye kimse, devletin parasını keyfince harcayamaz. Sadece bu ev içinde de değil her yerde… ABD Başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, haftasonlarını geçirmek istediğinde Camp David’teki başkanlık dinlenme evinin haftasonu masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda. Yine örneğin başkan, ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, kardeşi bile olsa, bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.

    Gerald Ford’tan George W. Bush’a kadar 6 başkan döneminde bu evin ‘baş kahyası (chief usher)’ olmuş Gary Walters’ın deyişi ile, başkan ve ailesi bu evin 4 veya 8 yıllık kira sözleşmesine sahip kiracılarıdır. İstedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını Amerikan halkı değil, Başkan ve ailesi maaşlarından öder. Ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır. Çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir. Devlet konutu diye cüzi ücretlendirme yapılmaz. Walters, ‘yemek, hizmet ve malzemelerin pahalı olduğundan yakınmayan tek bir first aile hatırlamıyorum’ diyor. Hatırladığı en büyük tepki ise Jimmy Carter’ın eşi Rosalynn Carter’a ait. Memleketleri Atlanta’da yemeğin de malzemelerin de çok daha ucuz olduğunu söyleyip durmuş aylarca. Ama ‘first lady’nin şikayetleri, fiyatları aşağı çekmeye yetmemiş. George W. Bush’un eşi Laura Bush da, “Spoken from the Heart” adlı anı kitabında, Beyaz Saray’da yaşamanın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor. Onu en çok zorlayan konulardan biri de, hergün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisinin ödemesi olmuş. Bayan Bush kitabında, faturanın aylık geldiğini ve Başkan ve eşi ile iki kızının bütün yemeklerinin, kullandıkları bütün kişisel malzemelerin, kuru temizleme dahil tüm hizmetlerin, garsonların ve temizlik görevlilerinin saat başı ücretinin, özel misafirlerinin tüm msaraflarının bu faturada yer aldığını yazıyor. ‘’Faturada ağzımı açık bırakan kalemler de vardı’’ diye aktaran Bayan Bush şu örneği veriyor:

    ‘’Ülkenin First Lady’si olarak giyeceğim kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı vardı ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine benden tahsil ediliyordu.’’
    ABD Başkanlarının maaşına en son 1999 yılında zam yapıldı. Buna göre ABD Başkanın çıplak maaşı yıllık 400 bin dolar civarında. 50 bin dolar da görev tazminatı ödenir. Bu her iki ödeme de vergiye dahildir. Başkan bunların gelir vergisini ödemek zorunda. Bunların yanı sıra başkanın gezileri için, vergiden muaf yıllık 100 bin dolar harcırah ödenir. Ancak, Beyaz Saray faturasının yüksekliği göz önüne alındığında bir ABD Başkanı, maaşının neredeyse tamamını aylık giderlerine harcar. Yani ayrıca bir serveti yoksa, Beyaz Saray’da ‘ucu ucuna’ yaşamak durumunda… Belki de bu yüzden Başkan Gerald Ford, Beyaz Evi, ‘Bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu’ diye tanımlamıştı.

    Beyaz Ev, kompleks bir yapıdır. Aynı anda hem bir konut, hem bir müze ve hem de bir devlet dairesidir. ABD dünyanın süper gücü olmasına rağmen, Beyaz Ev, dünyadaki en büyük devlet başkanı sarayı değil, aksine büyük devletler içindeki en küçük devlet başkanlığı konutlarından biridir. Sadece bir katından, dünyanın en büyük devletinin yürütme organı yönetilir. ”1700’lerin dünyasında 13 kolonili devlet için inşa edilmiş, bugün dünya lideriyiz. Bu ihtiyaca uygun çok daha büyük bir saray yapalım” diyen tek bir başkan bile olmamıştır. Kimsenin aklına böyle bir şey gelmez. Çünkü, Beyaz Ev, ABD demokrasisinde ‘devamlılığın’ da sembolüdür. Ve yine Beyaz Ev, kendi toplumundan izole bir yer de değil. Dünyada, içinde başkan yaşadığı halde halkının ziyaretine açık tek devlet başkanlığı konutudur. Çünkü Amerikan tarihinin en önemli kültür müzesidir. Haftalık ortalama ziyaretçi sayısı 30 bindir. Başkanın penceresinin bir kaç on metre uzağındaki bahçe demirliğinin önü ise ABD’nin en ünlü gösteri ve protesto yeridir.

    Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir. Başkan Truman’a göre, ‘dışı çok gösterişli bir hapishane‘den başka bir şey değildi. Ronald Reagan ise, buradaki yılları boyunca kendisini sürekli bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır. Michelle Obama da geçtiğimiz yıl, ‘’çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’’ olarak niteleyecekti. Bu eve kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer. Mülk sahibi Amerikan halkı ve demokrasisidir. Bu gerçeği, bir hizmetçisi, Baba George Bush’un eşi Barbara Bush’a şöyle söyler bir gün:

    ‘’Buraya her dört yılda bir başkanlar gelir gider… Biz kalıcıyız’’.

    kaynak
  3. Hesap makinelerinde ne işe yaradığını bilmediğimiz "M+" , "M-" , "MR" tuşları meğerse çok işe yarıyorlarmış

    "M+" tuşu memory anlamına gelir. "M +" tuşuna bastığımızda ekranda bulunan sayılar hesap makinesi hafızasına alınır. Bu tuşa basınca ekranda "M" harfi çıkar. Ardından yapacağınız bütün hesap işlemlerinden sonra ortaya çıkan sayı "M+" tuşuna basmanız ile birlikte önceki hafızada bulunan sayı ile toplanır. "M-" ise çıkartır. son olarak "MR" tuşuna bastığınızda hafızada bulunan toplam sayı ekrana gelir. Bu işlem ile çoklu hesaplamalarınızı rahatlıkla bir kalem kâğıda gerek kalmadan yapabilirsiniz.

    kaynak
  4. Ömer hayyam denklemleri çözerken bilinmeze Arapça "şın" harfini vermiş. bu ispanyollara geçerken "şey" adını almış ve oradan yunanlara geçerken "xay" haline dönüşmüş. Bu da bizim bugünki kullandığımız "x"e kadar böyle gelmiştir. Matematikte bilinmeyene "x" dememizin hikayesi buymuş işte.

    kaynak

    Not: ayrıca amin maalouf'un semerkant kitabında da geçiyor diye biliyorum yanlış olmasın.
  5. vajinada bulunan laktik asitten bira üretilmesi. kaynak
  6. Ufku iki katına çıkaran bilgi geliyor hazırlanın - Arşimet'in ünlü sözünün "bana bir kaldıraç/dayanak noktası verin dünyayı yerinden oynatayım" ile ilgisi yok - çevirmenlere kurban gitmişiz - adam kaldıraç ya da dayanak noktası istemiyor, yer istiyor - dünyayı oynatayım da, ben bunu nerede durup da yapacağım, bana duracak yer ver, diyor.

    şimdi, küçükten bu anlamıyla öğrendiğimizden, tabii "yeterince büyük kaldıraç/sağlam bir dayanak" gibi şeyler de karıştıranlar oluyor, sonradan bu lafın ingilizcesini ("give me a place to stand, ...") gördüğüm halde aklımda hala bu anlamı kalmış, "a place to stand"i "dayanacak yer/dayanak noktası" ile eşleştirip geçmişim.

    lakin suç sadece türkçeye çevirenlerin değil: ingilizce çevirisi daha doğru ama, google'da arayınca irili ufaklı bir sürü sayfada, yukarıda yazdığım gibi yalan yanlış biçimleri çıkıyor. bu sözü ingilizcede de, başka dillerde de hatalı alıntılayanlar olmuş. bunlar arasında rahmetli başkan Kennedy, Troçki gibi cemiyetin ünlü simaları da var.

    ben tabii esas aslını, eski yunancasını bulmuştum, bunları sonra araştırdım. ingilizce çevirisi az çok doğru anlamı veriyor ama, orijinali biraz daha değişik. söz, geçtiği ilk kaynakta aslında bir soru cümlesi. ama bugünlük bu kadar şok yeter. onu da sonra eklerim. biraz layk mayk, debe gelsin de hele... biliyorsunuz, debe için götümü satarım.

    edit: ohoo.. balzac, lermontov... bir sürü yerde "arkhimedes'in aradığı kaldıraç" gibi ifadeler var. https://www.math.nyu.edu/~crorres/Archimedes/Lever/LeverQuotes.html
  7. kalba
  8. Son yıllarda uzay hakkında yapılan çalışmaların ne anlama geldiğini, insanlık olarak evrende hangi konumda bulunduğumuzu güzelce özetleyen bir yazı olmuş.
  9. - Mısırların diğer bitkilere yardım etmesi kendisine zarar veriyor olsa bile, kardeş bitkilere destek olması. ( kaynak: evrimağacı)

    - ilk şişme kadını icat edenin adolf hitler olması.