• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.66)
Yazar amin maalouf
semerkant - amin maalouf
1072 yılında, selçuklu sultanı melikşah’ın saltanatı iran’ı da kapsamıştır ömer hayyam kısa bir süre önce semerkant’a yerleşmiştir selçuklu veziri nizamülmülk semerkant’a geldiği sırada onunla tanışmıştır nizam, hayyam’ı bir sene sonrası için isfahan’a davet etmiştir ömer hayyam bu tanışmanın ardından bir yıl geçince isfahan’a doğru yola koyulmuştur hayyam yolculuğu sebebiyle kum kentinden geçerken sabbah ile tanışmıştır hayyam’ın o güne kadar tanıdığı en bilge kişi hasan’dır hasan’da isfahan’a giderek nizam’dan bir iş istemeyi planlamıştır hayyam, isfahan’da nizam’ın huzuruna çıktığında, kendisinden “sahib-i haber” (casusların başı) olması istenmiştir hayyam bir bilim adamı olduğunu ve hafiye olamayacağını belirtmiştir ancak nizam’a, hasan sabbah’ı önermiştir

nizam, bu işe hayyam’ı layık görmesine rağmen hasan’ı kabul etmek zorunda kalmıştır hayyam, selçuklu’nun malî desteği ile çalışmalarını sürdürmüştürhasan, nizamülmülk’ün vazgeçemediği yardımcılarından biri olmuş ve nizam’a hizmet etmek yerine onun mevkiine geçmeye niyetlenmiştir kısa bir sürede nizam’dan soğutmak için melikşah’a yakınlaşmıştır nizam ile melikşah arasına nifak sokmaya çalışmış, ancak planı ters tepince de melikşah tarafından çöle sürgüne gönderilmiştir

hasan, emelleri uğruna bir şekilde çölden kurtulmuş, mezhep ve kültürlerinin tehlike altında olduğunu düşünen bir kısım acem halkını cennet vaadi ile kandırmıştır ünlü haşhaşiyun tarikatını kurarak alamut kalesine yerleşmiştir hasan sabbah’ın verdiği afyonla sarhoş olan bu tarikattaki insanlar, intihar saldırıları düzenlemişlerdir

hasan’ın amacı bu tarikat yardımıyla nizam ve melikşah’tan intikam almaktır nitekim müridleri sayesinde nizam ve melikşah’ı öldürmeyi başarmıştır ancak daha sonra da huzuru bulamamış ve ebediyete de huzursuz bir şekilde göç etmiştir

hayyam semerkant’a geldiğinde semerkant elyazması ile rubaiyat adlı kitabı yazmıştır bu kitap kişilerin hayatında çok önemli noktalarda rol oynamıştır


  1. ikinci bölüme geçince "birinci bölüm hiç bitmeseydi keşke" diyor insan ister istemez. bu kitabın karakterine dair en göze çarpan ayrıntı.

    tarih-edebiyat sentezi gerçekten çok başarılı vs vs. önceki yorumlarda bunlardan bahsedilmiş zaten.

    benim üzerinde durmak istediğim melikşah ve terken hatun'un münasebetinin anlatılma şekli. konuya vakıf değilim, ne doğru ne yanlış bilmiyorum. ki konunun beni ilgilendiren kısmı münasebet anlatılırken edebiyatın gücünün doruğa çıkmasıdır. kitaptan aklımda en fazla yer tutan detay bu küçük bölümdür.

    düzeltme:
    söz konusu küçük bölümü alıntılıyorum

    !---- spoiler ----!

    "...haremde ona "çinli" denilirdi. semerkant'da, kaşgâr asıllı bir ailedendi ve tıpkı ağabeyi
    nasır han gibi, karışık soydan gelmediği yüzünden anlaşılıyordu. ne arab'ın sami çizgilerini,
    ne acem'in ari çizgilerini taşıyordu.

    melikşah'ın en kıdemli karısı idi. onunla evlendiğinde melikşah dokuz, kız da onbir
    yaşındaydı. sabırla olgunlaşmasını beklemişti. çenesindeki ayva tüylerini okşamış, bedeninde ilk uyanışmayı görmüş, uzuvlarının gerildiğine, pazılarının şiştiğine tanık olmuştu. en sevilen, en sayılan ve özellikle sözü en çok dinlenen gözdeydi. melikşah, bir aslan avı sonunda, kanlı bir yarışmanın bitiminde ya da nizam ile yorucu bir çalışma yaptığı bir günün akşamında, huzuru terken'in kollarında bulurdu. üzerindeki tülleri çıkartır teni tenine değer, oynaşır, kükrer, keşiflerini ya da sıkıntılarını anlatırdı. "çinli", kızışmış kaplanını sarmalar, okşar, onu bedeni ile bir kahraman gibi karşılar, uzun süre içinde tutar ve tekrar içine çekmek üzere koyuverirdi. bir fetih gibi nefes nefese, olanca ağırlığı ile kendini koyuvermiş sultanını, zevkin doruğuna çıkartmasını bilirdi.

    sonra usulca ince parmaklarıyla kaşlarını, göz kapaklarını, dudaklarını, kulak memelerini,
    nemli boynunu okşardı; kaplan bitkin düşerek mırıldanır, ağırlaşır, doymuş bir kedi gibi
    gülümserdi. terken'in sözleri ruhunun derinliklerine kadar işler, terken melikşah'ı övücü sözler söyler, çocuklarından, yaptığı işlerden söz eder, şiirler okur, öğüt verici
    meseller söyler; melikşah onun yanında bir saniye olsun sıkılmaz ve her geceyi onunla
    geçirmeye ahdederdi. terken'i kendine göre, hoyratça, sertçe, çocukça, hayvanca sevmektedir ve son nefesine kadar sevecektir..."

    !---- spoiler ----!

    düzeltme 2:

    kitabı okuyalı çok uzun süre olunca kimi detayları sonradan hatırlıyorum.

    !---- spoiler ----!

    hikayeye dair aklımda kalan bir diğer nokta ise sabbah öldükten çok sonra odasına ancak torununun girmeye cesaret edebilmesi, kilitli duran hayyam'ın rubailerine ulaşması ve okumaya başlaması ve sabbah'ın kurduğu düzenin çok kolay bir şekilde son sürat çöküşe sürüklenmesidir.

    !---- spoiler ----!
  2. ” üç arkadaş iran’ın yüksek yaylalarında gezintiye çıkmış. karşılarına bir pars çıkmış, dünyanın en yırtıcı yaratığıymış.

    pars üç adamı uzun uzun süzmüş, sonra üzerlerine doğru koşmaya başlamış.

    birincisi, en yaşlı, en zengin, en güçlüleriymiş. haykırmış `ben buraların hakimiyim, bana ait olan bu toprakları bir hayvanın mahvetmesine asla izin vermem.` yanındaki iki av köpeğini parsın üzerine salmış. köpekler parsı ısırmaya başlamışlar gerçi, ama bu yaptıkları yırtıcı hayvanı iyice azdırmış, köpekleri öldürdükten sonra efendilerinin üzerine atlamış ve karnını deşmiş. nizamülmülk’ün payına bu düşmüş.

    ikincisi şöyle demiş kendi kendine: `ben bir ilim adamıyım, herkes bana saygı duyup itibar ediyor, niye kaderimi köpeklerle parsın arasındaki kavganın sonucuna bağlayayım?` dövüşün sonunu beklemeden sırtını dönüp kaçmış. o zamandan beri yırtıcı hayvanın kendi izinde olduğunu düşünüyor ve mağaradan mağaraya, kulübeden kulübeye dolanıp duruyormuş. ömer hayyam’ın payına bu düşmüş.


    üçüncüsü bir inanç adamıymış. ellerini açıp, hakim bakışlarını üzerine dikip, güzel sözler söyleyerek, parsa doğru ilerlemiş.`bu topraklara hoş geldin` demiş. `arkadaşlarım benden daha zengindi, onları soydun, benden daha gururluydular, onları alçattın.` hayvan büyülenmiş, uysallaşmış bir halde dinliyormuş. adam onun üzerinde egemenliğini kurmuş, onu evcilleştirmeyi başarmış. o zamandan beri hiç bir pars adama yaklaşmaya cesaret edememiş, insanlar da ondan uzak durmuşlar.”
    gfy
  3. "şimdi sır ve korku devrindeyiz. iki yüzün olmalı, birini kalabalığa göstermeli, ötekini kendine ve yaratıcı'na saklamalısın.gözlerini, kulaklarını ve dilini korumak istiyorsan ; gözlerin, kulakların ve dilin olduğunu unut."
  4. kurgusu cok guzel. seni alamut'tan alip titanik'e bindiriyor. omer hayyam'in dizelerinden siyrilip picasso'nun tablolariyla atlantigin derinliklerine batiyorsunuz. okudugunuz en guzel romanlardan birisi olacagina eminim.
  5. tarihsel gerçekciliği yüksek olmasa bile nizamülmülk, ömer hayyam ve hasan sabbah üçlüsüne dair fazlasıyla merak uyandıran bir roman. semerkand şehri romanda biraz eksik işlenmiş olsa da romanı okuduğunuzda alamut kalesine karşı esrarengiz bir his vuku bulabiliyor insanda.
  6. ömer hayyam, nizamülmülk, hasan sabbah üçlüsü etrafında dönen; dönemi çok iyi yansıtan, alamut'un kapılarını bize açan, mükemmel amin maaoluf kitabı.

    bir dostluğun nasıl düşmanlığa dönüştüğünü sabbah ve nizamülk üzerinde görebilirsiniz.
  7. okunacak romanlardandır. dönemin zihniyetini iyi yansıtmasına karşılık döneme dair tarihi bilgiler çarpıtılmıştır.
  8. "ne yolumdan dolayı adımı değiştiririm ne de adımdan dolayı yolumu"
  9. hem ömer hayyam'ı merak ettirir, hem nizamülmük'ü hem de hasan sabbah ve alamut kalesi'ni
  10. ilk bölümünü bir solukta okuduğum, ikinci bölümünde ise biraz sıkıldığım kitap. iran tarihinden çok detaylı bahsedilmiş. kitabın amacı iranı anlatmaksa tamam diyeceğim ama öyle bir amacı yok. bir anda romandan tarih kitabı havasına geçince akıcılığını yitirdi kendi adıma.