• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.56)
the martian - ridley scott
mars’taki bir görev sırasında çıkan bir fırtınayla ekipten ayrı kalan ve o noktadan sonra da geride kalanlar tarafından bulunamayınca ölmüş olarak kabul edilen bir astronotu anlatıyor. senaryo da bu astronotun hayatta kalma mücadelesini aktarıyor. söz konusu olan karakter oldukça şahsına münhasır, kendisiyle dalga geçebilme yeteneğine sahip esprili bir adam. yani bir yandan çok dramatik, öte yandan da eğlenebileceğiniz bir adam. sinemalar


  1. kitabini okuduktan sonra kendisi pek bir yavan gelen film.

    ozellikle vizyona giris tahilerindeki yakinlik sebebiyle (bkz: interstellar) ile kiyaslanmasi kacinilmaz. interstellarin yaninda cizgi film gibi kalmis ama yinede iyi para harcanmis orta karar bir uzay filmi.

    !---- spoiler ----!

    amerika yine matt damon u kurtarmak icin bir kamyon para harciyor.

    !---- spoiler ----!
  2. bilim-kurgu olsun, çamurdan olsun şiarından hareketle bu türden önüne gelen her filmi izleyen, hele de uzayda geçenleri kaçırmayan bir nevi müptela olarak bu marslıyı epey geç izledim.

    öncelikle şu iki filmi andy weir'in çok sevdiğini tahmin ediyorum, çünkü bi sürü kısmını aynen kopyalamış...

    (bkz: Red Planet - Antony Hoffman)
    (bkz: Mission to Mars - Brian De Palma)

    film ve roman, damon'ın da dediği gibi bilim'e bir aşk mektubu niteliğinde... andy weir uzun araştırmalar ve akıl yürütmeler sonucu bloğunda bir seri halinde yazmış aslında romanı... bu roman sonra da yoğun talep üzerine 0.99 dolar karşılığında kindle'da ebook olarak satılmaya başlanmış.

    weir, filmin gösterime girmesinden önce reddit'te, soranlar ile gayet mütevazı bir şekilde bu süreci ve film hakkındaki fikirlerini paylaşmış. merak eden varsa burda.

    her aşk mektubu gibi bu filmde de bazı abartılar ve hatalar mevcut elbet. benim en çok, hayde be, oldu mu şimdi dediğim yer, patates yetiştirdiği hangarın kapısı uçtuktan sonra o 2 metre çapındaki açıklığı bildiğin poşet ile kapaması idi... ülen dünyada bile tutmaz o; ki marsta dış atmosferin basıncı 0.1 psi'dan düşük, hangarın içi en az 10-14 psi, bir saniye bile durmaz... bi de malum hollywood etkisi özellikle filmin sonunda göze batıyor, ama olur o kadar...

    bi de nasa'nın ve çinlierin uzay merkezinin binaları bildiğin budapeşte'den.. hatta arkada rakoczy köprüsü...

    güzel film.

    ekleme: marsa seyahat konusuna ilginiz varsa sunu da bi izleyin: the mars underground
  3. kitabı kurgu olarak başarılıydı ancak teknik terimler oldukça fazlaydı. bu yüzden hikayenin akışından kopup bitse kurtulsak dediğim bölümler oldu. eğer bunları filme yansıtmazlarsa çok başarılı bir film olabilir bu oyuncu kadrosuyla.
  4. berbat bir film. gerçekçi olmayan sahneler vs vs. çok birşey yazmaya gerek duymuyorum.
  5. gözümde bir gravity, interstellar hatta contact bile olamamıştır
  6. kitabını okudum ve trailerını izlemedim. sürpriz olsun.
  7. en iyi komedi-müzikal film dalında altın küre alan film...
  8. mars'ta tek başına kalan birinin psikolojisini yansıtamamıştır. filmi izlerken daha farklı şeyler bekledim. adam mars'ta kaza atlatmış, şans eseri kurtulmuş, onu oraya getiren uzay mekiği ve arkadaşları gitmiş ve en önemlisi koskoca gezegende yalnız kalmış. herif şakalar, komiklikler eğlenceler peşinde. biz ki en basitinden toplum içinde kendimize veya cevremize yalnızlaşarak psikolojik rahatsızlıklar yaşıyoruz. onu bırak 1 hafta evden çıkmayınca kafayı yiyoruz. başrol ise hayatindan memnun, ohh mis gibi gezegen kafa dinleyim biraz modunda. özellikle basınç etkisiyle, yetiştirdiği patatesler gittikten sonra kafayı sıyırmasını bekledim. hadi kafayı sıyırmadı hiç yoksa umudunu kaybetseydi, azıcık üzülseydi.
    uzay mekiğindekilere hiç değinmiyorum. yıllarca orda kalmamışlar arabayla markete gitmişler de sigara almayı unuttuğu için geri dönmüşler gibi.
    tamam bilim kurgu filmi ruh halleri biraz daha arka planda. ama psikolojiyi hiç siklememek olmamış. filmden psikolojiyi alınca da geriye "yaşasın nasa, yaşasın amerika" kalıyor.
    sinemada fırsat bulup izlemediğim için üzülüyordum. izleyince herkesin kesinlikle izlemesi gereken bir film olmadığını anladım.