1. evet günlük, bu gün benim için çok önemli. belkide iki üç yıldır böylesine önemli bir gün olmamıştı hayatımda.
    beklediğim bilgi/haber hayatımı tamamen etkileyecek. belki kendini yarım hisseden biri olarak devam edeceğim hayatıma, belki de yeni zorluklarla uğraşmak zorunda kalacağım. her durumda beni zorlukların beklediğini biliyorum.
    yaşamım boyunca karşılaştığım zorlukları, diz çöküşleri, yıkılışları düşününce aslında garip bir şekilde hiç korku, endişe duymuyorum. öyle çok yıkılış ve yeniden ayağa kalkış yaşadım ki sanki bende alışkanlık haline geldi bu çöküş ve yeniden ayağa kalkışlar.
    evet günlük, ilk defa günlük başlığı altına bu dizeleri yazarken sezen aksu'nun senfonisi yankılanıyor zihnimde.

    "yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
    acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
    bekliyorum bekliyorum bekliyorum
    hadi gelin üstüme korkmuyorum"



    "hadi gelin üstüme, korkmuyorum."
  2. kendimce şiir okuyorum, kaydediyorum. bazılarını paylaşıyorum. geçenlerde okuduğum şiirlerden birisine çok güzel bir yorum yapıldı. sevdiğin kız ne kadar şanslı gibisinden. açıkçası çok mutlu etti beni, ne bileyim öylesine yaptığım bir işin insanlar tarafından takdir ediliyor olması güzel bir duygu :)
  3. bugün hayatı sıfırdan sorguladım. ofisimde aynı bölümde çalıştığım abim gibi bir iş arkadaşım var. orta yaşlı, kibar, yakışıklı, güler yüzlü, bazen karamsar ve olumsuz olsa da iyi bir insandır diyeceğin, hep gülen yüzüyle aklına gelecek bir abi.

    bol bol seyahate gidiyor işi sebebiyle. ailesinde rahatsızlığı olanlar olduğu için son zamanlarda zor günler geçirdiler.

    geçenlerde yine seyahate gitmişti. ama ofise hala dönmedi. ülkeye geri gelince bir ağrısı var diye doktora gitmiş, kanser olduğunu öğrendik. hem de çok ileri safhadaymış. her gün ofise gözlerim dolu dolu gidiyorum. tedaviye başladı ama tüm doktorları umutsuz konuşuyor. dünyalar güzeli bir eşi var. herkes şokta.

    oysa birşeyi yoktu. ofisteydi ve bir anda gitti. işteki ufal ufak sıkıntılar, kafamıza taktığımız şeyler allahım o kadar saçma ki. gün içinde aklımdan hiç çıkmıyor. gencecik bir adam.. eşi ne yapar? ya ailesi? hadi bizi geçtim dostu arkadaşı.. o kadar ansızın geldi ki hepimize bir tokat attı.

    en kısa zamanda dönsen abim keşle aramıza, gülümseyerek girsen kapıdan içeri..

    ——
    gün gelir güzel bir edit yaparım buraya diye ummuştum. olmadı, haber geldi, gelin ziyaret edin dediler çünkü 2-3 haftası ya kaldı ya kalmadı. o daha bilmiyor. yüzüne bakıp, geri döneceğin zamanı sabırsızlıkla bekliyoruz diye yalan söylemek çok ağır geldi. küçücük kalmış. çaresizlik çok zor şey. çok üzgünüm.
    ——
    dün gece kaybetmişiz abimizi. çok üzgünüm. doktora ilk 9 ekimde sırtım ağrıyor diye gitmişti. sonra ofise hiç geri gelemedi, zaten son zamanlarda iyileştikten sonra uzun bir süre çalışmayacağım diyordu. bugün 21 aralık. bir insanın hayattan bu kadar çabuk kopmuş olmasını aklım almıyor. yakıştıramıyorum ona. bir yerlerde seyahatte, tatilde eşiyle beraber olduğunu düşünmek istiyorum.
  4. yoga yapayım dedim yaparken omzumu incittim. bir insan ısınma hareketi yaparken kendini nasıl incetebilir ki?
  5. şunu yazmaya başlamadan henüz bir kaç dakika önce; üniversite yurdu zamanından bir arkadaşımın öldüğünü öğrendim. öleli çok olmuş, 2 yıla merdiven dayamış. yarım saat önce falan bir kitap pdf'si açmıştım, çocuk aklıma tesadüfen düştü ''x şu makaleyi nasıl da yorumlamıştı, yazar aynı yere iki kere aynı notu düşüyor diye eleştirmişti. zeki çocuk, ama sayısalcı da değil hani bizden dilci. sahi ne yapıyordur şimdi. ne zamandır kayıp. şu google'a bakayım hele'' dedim, ve şaşkınlık ve küfürlerle kalakaldım.

    kendisi belli bir zaman diliminde yakın ve samimi bir arkadaşımdı. sonra mezun oldu ben olamadım, asosyal oyunsever geek bir arkadaştı ''naber'' diye hiç aramadı, ben bir kere mesaj attım cevap yazdı, yurttan ortak bir arkadaşımız vardı mesajda onu da askere yolladık diyordu. birkaç ay-yıl (?) daha geçti mesaj atmıştım cevap yazmamıştı, zaten face kullanmayı da iyice bırakmıştı. sonra birjaç ay-yıl(?) daha geçti, o askere yollanan arkadaşla benim bölümün içinde tesadefen karşılaştık o da şimdiki rahmetliyi sordu ne oldu dedi şakayla karışık öldü mü kaldı mı ulaşamıyorum diye. şimdi düşünüyorum da o konuşma ölüm tarihi öncesi miydi sonrası mıydı, bir kaç ay öncesiydi sanırım. o karşılaştığımız arkadaş da beni çoktan faceten silmişti zaten pek samimiyetimiz yoktu, başka bir yurt arkadaşına baktım o da facete görünmüyor. nasıl öldü, neyden öldü diye merak ediyorum. face kaynağı vefat haberini imalı bir dille kullanıyor, umarım intihar değildir ama intihar edecek bir arkadaşa da benzemiyordu, gayet rahat bir adamdı. hatta bir gün benim memleketten bir arkadaşın intihar girişimi haberini almıştım öldü mü kaldımı diye kendimi yiyip bitiriyorum (sonra telefon geldi ölmediğini öğrendik) ama o rahmetli (hala düzeltirken rahmetli demeye de dilim varmıyor hiç yakıştıramıyorum) çok sakindi gayet, onu hiç sinirliyken hatırlamıyorum. hep yemek yaptık, aşçıydılar ailecek, salçalı acılı yemekler yaptık, apb reloaded falan oynadık, çeşitli oyunlar yükledi benim laptopa, bazen kendisinin pasif gay olduğunu düşünürdüm, irtibatı koparınca bir sebebinin de bu olduğunu varsaymıştım. şimdi maalesef soracak kimsem de yok ama üzgünüm be sözlük. beraber guitar heroya gittiğimiz black sabbathları smoke on the waterları çaldığımız, ben yurttan siktir edilince geçici meskenime kadar çantamı taşıyan beşiktaş çarşı simgeli kapuşonlu montla özdeşleşmiz bir kankaydı resmen.

    hep düşünürdüm face'i kapatıp ortadan kaybolan üniversiteden kişiler, yakın veya uzak arkadaşlar şimdi ne yapıyor diye. ne oldu bunlara, cinsiyet mi değiştirdi, din mi değiştirdi, memur mu oldu veya dağa mı çıktı diye. bu arkadaşlardan biri de rahmetliydi. umarım diğerinin ruh ve beden sağlığı yerindedir.

    edit: üzüntüyü paylaşmamak ve ortak arkadaş olan insanlarla rahmetliyi anamamak, anlayamamak, üzüntüyü koyulaştırıyor.
  6. bugün benim doğum günüm, 1 nisan.
    geçen yıldan bu güne hayatımdan çıkan insan sayısının yeni edindiğim arkadaşlara nazaran daha fazla olması ve ailemden uzakta olmak derin bir hüzne boğdu beni. günden çıkmaya son 15 dakika kala kabullenme evresine geçip, sarhoş olmaya çalışıyorum. kimse şaka da yapmadı. tek başıma pasta yiyip şarap içiyorum. iyi ki doğmuşum, nice sağlıklı beraber yaşlara :')
  7. bugün güzel, çok güzel bir kadın tanıdım. etrafımdaki herkesin başka diyarlarda olduğu, konuşacak pek kimsemin olmadığı her gün yaptığım gibi buraya anlatayım dedim.
    pek de sevmediğim, beni yoran bir dersin yine nefret ederek yaptığım ödevlerinden biri gereğince birkaç kişiyle mülakat yapmam gerekiyordu. kötü geçen ve gittikçe moralimi düşüren bir mülakattan sonra şans eseri konuşabileceğim bir insan daha buldum ve biraz plansızca ve ani biçimde evine misafir olduk. 88 yaşında, köpeğiyle yaşayan emekli bir öğretmen. tanımadığım bir insanın evine çat kapı gidişin tedirginliğiyle kapıyı çaldım ama kapıyı açar açmaz yüzünde beliren koca tebessüm beni rahatlattı. bazı insanları görür görmez anlarsınız içinin güzelliğini ya, öyle bir insandı işte. yavaş ama zarafetten ödün vermeden hareket ediyordu, gözleri masmavi, kıyafetleri şıktı. çökmüştü biraz, ufak tefekti ama güzelliğinin izleri okunuyordu işte yüzünden. ellerini izledim, uzun güzel parmaklarını izledim. salon çiçekler, kitaplar ve çocuklarıyla torunlarının fotoğraflarıyla doluydu. içinde tedirginlik ve hüzünle karışık bir huzur hissedilen anneanne evi gibi tıpkı. oturduk, sorularımı sordum, o anlattı bense hayran hayran dinledim. ne ödev ne mülakat pek umrumda değildi artık, öyle güzel konuşuyor kelimeleri öyle güzel seçiyordu ki. "gençken çok güzeldim ben, parmakla gösterirlerdi beni" demişti öyle laf arasında sessizce ve hüzünlü bir iç çekişle, mülakatın sonunda biraz çekinerek "bir fotoğrafınız var mıdır eskilerden, çok isterim görmeyi" dedim. bir odaya gitti, biraz bakındı ve küçük sararmış vesikalık bir fotoğraf getirdi. gerçekten de rüya gibi güzel bir kadındı sarı fotoğraf kağıdından bana bakan ve anlattıklarına bakılırsa bu kadının canı çok yanmıştı.
    yaşadığı hayata rağmen hala yüzü gülen bu kadına hayran oldum işte ben. bugün çok güzel bir kadın tanıdım.
  8. bugün bir kedi daha kaybettim
    sabah bir telefon geldi
    meme tümörü olan siyah kedi öldü, dediler
    o anın şokuyla bir şey soramadım
    neden, nasıl, ne zaman hiçbir şey bilmiyorum
    sadece veterinerlikte bulunduğu -on gün kadar- süre boyunca yanına hiç gitmemiş olmanın -belki de gidememiş; hayır gitmemiş olmanın- suçluluğunu hissettim ve biraz ağladım
    ölürken başını okşayacak bir el isterdi elbet
  9. saçımda hiç beyaz olmamasına rağmen kafam büyük bir hızla yaşlanmaya başladı. yalnız kalmak fikri daha da büyüyor artık içimde. daha sık telefona bakar ve çalmasını bekler oldum. gün içinde anlamsızca pinekliyorum, ne yapacağımı bilemeden.. boş boş bakınmak pencereden dışarıya ve sık sık düşünmek, anıları, anları, o’nu, günleri ve geçen yılları...

    dağılmadım ama toparlanmış da değilim. kafamda yüzlerce parça, yüzer parçaya ayrılmış durumda. kim, nasıl ve ne şekilde bir araya getirir bilmiyorum...
  10. duygu karmaşası ile dolu bir gün geçirdim.

    hoşlandığım kızı uyuz olduğum biriyle sarmaş dolaş görünce biraz üzüldüm. "neden ben değil de o?" diye sordum kendime, cevap bulamadım. her zamanki gibi "neyse, boş ver" dedim.

    sonra bu gece bir hanımefendi bana "senin sevdiğin her şeyi ben de seviyorum" diye bir mesaj attı.

    her ne kadar bir ilişkide bulunmaktan kaçınsam da bilemiyorum neler olacak...