1. sevgili günlük, hayatımda ikinci kez günlük yazıyorum, birincisi ilkokuldaydı. aslı'yı ne kadar çok sevdiğimi yazmıştım. annemle, ablam kesin okudu yazdıklarımı, şimdi de eşimin okuma ihtimali var. neyse çok içi dolu dedikodu yapma niyetinde değilim.
    hayatlar ilkokuldan daha çok tedbir almaya itiyor insanı.
    risk almayı sevmediğimden, yapılacaklar listesi minvalinde bir şeyler karalayım.
    önümüzde euro 2016 futbol şampiyonası var gönlümden bir kasa bira almak geçiyor. bomonti'ye karşı sempati beslemeye başladım. bir de futbol dergisi alıp takımları tanımak lazım. favorim ise almanya.

    ne diyordum; düşündüm de o eski günlüğüm yarım kalmıştı; bir parça o yoldan devam edeyim.
    sevgili günlük, bugün burkay aslı'yı sevdiğini söyledi.
    ben aslı'yı seviyorken burkay'ın da aslı'yı sevmesi feci canımı sıktı. adam zaten sürekli rekabet halinde, sınıf birincisi olmamı ve sınıf başkanı olmamı kıskanıyor. işin kötüsü aslı bana da bakmıyor. anaokulunda onun koruyucu melekliğini yapıyordum. sınıflar ayrılınca selamı sabahı kesti. ben de çekingenim gidemiyorum yanına. şu tolga'nın cahil cesaretinden bir kuple genlerime işleseydi böyle mi olurdu? "bak kızım sana iki çift lafım var" diyebilirdim belki. öncelikle burkay'ı aradan çıkarmam lazım. ama nasıl yapıcam? dövsem mi? durduk yere de kavga çıkartamam. aslı'yı sevmesi belki onun da hakkı ama sırf ben aslı'yı seviyorum diye aslı'yı sevmeye başlaması onu haksız yapmaz mı?
    bunu ispatlayamam tabiki. adam belki senden daha önce aslı'yı seviyordum diyecek.
    sınıfta oylamaya sunsak kazanırım, zaten sınıf benim tarafımda.
    burkay geçimsizliğinden biraz yalnız kalıyor, oyunlarımıza da almıyoruz.
    kendi ipimi kendim kesmeliyim. ama nasıl?
  2. sanıyorum 9 yaşındayım iki arka sırada birisi var. adı selami, selami enteresan bir çocuktu, biraz içine kapanık, dışardan gözleyen birisi sessiz sedasız olduğunu düşünürdü. bir ensesine vur lokmasını al durumu. selami kolay ağlardı, bir erkeğin ağlaması toplum tarafından pek kabul edilebilir bir şey değildir. selami babasını 7 yaşında kaybetmişti, diğer taraftan 10 yaşında ananesi kollarında ölmüştü. selami’nin hüznü sürekli yüzündeydi. hayat rutin ama hızlı akıyordu, derken ortaokul yılları geldi, o hüzünlü çocuk da küçük değişimler başladı, yavaş yavaş hırçınlaşma, çirkefleşme ve çeteleşme devri.

    çeteler o dönem içinde çok meşhurdu, birkaç adamın çetesi vardı, çetelerin isimleri de fare çetesi, teo’nun çetesi, güven’in çetesi şeklindeydi… aklımda kalanlar. çeteleşmenin atasözleri arasında ki yeri “bir elin nesi var iki elin sesi var” yada ne bileyim “birlikten kuvvet doğar” şeklinde açıklayabilir miyiz? rakibini yere yıkmak için kullanılan yada oluşturulan en basit organize şebeke. aynı mahallede çeteleşme dışında kalanlar kavgalarını bir başlarına yapmak zorunda kalırdı, taş atarsan “taşa mı güveniyosun?” annene şikayet edersen “annene güvenme olum erkeksen tek gel” şeklinde alacağın simple cevaplar olacaktı.
    selami ortaokul yıllarında bu simple cevapları kafaya takmamayı öğrenmişti, bir adet isveç kurt köpeğini bahçelerine bağlamışlar icabında köpeğine bile güvenecek durumdaydı.

    selami belki de oyunu kuralına göre oynamayı öğrenmişti, oyunun kuralı basitti, yıkılmadan yoluna devam etmeli. “savaş yada kaç” aynı selami kaçmayı da biliyordu, gücünün yetmediği yerde “aman abi elini ayağını öpeyim” derdi, gücünün yettiğinde ise ağız burun kırmayı da bilirdi.
  3. elin çocuğunun çükü kesilecek diye bütün mahalle davul zurna dinliyor, biz sevdiğimiz şarkının sesini az yükseltsek komşu oklavayla dürter, bu menemen dünya? ankaranın bağları'nı senin çocuğunun çükü kesilecek diye ben niye dinliyorum, hadi ben dinliyorum hastası yaşlısı da dinliyor, hastası yaşlısı biz böyle mutluyuz çalsınlar oynasınlar hoşgörüsüne sahipse diyecek sözüm yok kalabalıklar içinde yalnız kalıp, çalan telefonlara bakmadan, kapılara çıkmadan çürüyeceğiz. yada survivor izleyip, metro'dan inenleri beklemeden binmeye çalışıcaz, öyle de çürüyeceğiz böyle de çürüyeceğiz.
    biberbey