• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.40)
sessiz yığınların gölgesinde; toplumsalın sonu - jean baudrillard
sessiz çoğunluğun ya da kitlelerin düşsel bir gönderen olması, onun var olmadığı anlamına gelmez. bunun anlamı sessiz çoğunluğun artık temsil edilemeyecek bir durumda bulunmasıdır. kitleler artık temsil edilememektedirler. ses vermeyen bu kitleler sondajlar aracılığıyla sık sık yoklanmaktadırlar. düşünceleri yansıtılmamaktadır. yalnızca ne düşündükleri konusunda testler yapılmaktadır. referandum (kitle iletişim araçları da sonsuz bir soru / yanıt referandumudurlar) politik gönderenin yerini almıştır. oysa sondajlar, testler, referandum ve kitle iletişim araçları temsil edici bir sisteme ait tertibatlar değil, simülatif bir sisteme ait olan tertibatlardır. artık amaçlanan şey bir gönderen değil, bir modeldir."

jean baudrillard bu metinde yukarıdaki bakış açısından yola çıkmakta ve bu anlamda için için kaynama özelliğine sahip kitle, modern toplumlara ait bir özelliğe dönüşmektedir.
  1. toplumsal öldü kitle ile kaldık diyor yazar. ve ona göre bu kitleye şekil vermek imkansızdır. her türlü enerjiyi yutar kitle. temsili de imkansızdır, ondan bir şey beklemek de anlamsızdır. "çünkü için için kaynayan bu kitle hiçbir zaman için patlamayacaktır. üstelik her türlü devrimci söylev onun içinde yok olacaktır, öyleyse bu kitlelerle herkesin başı derttedir."

    peki toplumsal nedir?

    yazar toplumsalın ne olduğunu net olarak söylemiyor ama toplumsalın, bir amaca yönelmiş, bir ülkü etrafında toplanmış (muhtemelen sınıf bilinci gibi) bir yapı olduğunu çıkarabiliriz şu söylediklerinden.

    "ancak yanlış yere, kapitalin gerçek düşmanı olan toplumsala saldırmaktadır." , "başka bir yeniden dağıtım biçimi bulunmadığı sürece, toplumsalın görevi, düzeni çöktürerek dayanılmaz bir ütopik durum yaratacak olan zenginliğin fazlasını silip temizlemektir."

    peki nereye gitti bu toplumsal?

    işte burada simülasyon kuramı devreye giriyor. toplumsalın yok olmasının sebebi ekonomik modelimiz. önceden sadece arz vardı fakat gelişen üretim araçları artık arzın yanında talep oluşturmayı da zorunlu kıldı. öyle olunca da yapay olarak talep oluşturmak için insanlar dizilerle, haberlerle ve filmlerle yeniden programlandı. bir behlül, bir bihter oldular. fight club'da dediği gibi yalnızca tüketici oldular. olmayan bir dünya gösterilerek ve bu gerçekmiş gibi sürekli medya üzerinden pompalanarak gerçeklerden koptu insanlık. üst mesajdaki simülakrlar ve simülasyon bakınızı daha fazla bilgi verecektir.

    "sermayenin mal ürettiği dönemlerde tüketim kendiliğinden gerçekleşmekteydi. oysa bugün hem tüketiciyi hem de talebi üretmek gerekmektedir. bunu yapabilmek ise malı üretmekten çok daha pahalıya mal olmaktadır (toplumsallık büyük ölçüde şu 1929 talep kriziyle birlikte doğmuştur. talep üretimi büyük ölçüde toplumsalın5 üretimini de kapsamaktadır.) bu yüzden iktidar uzun bir süre politik, ideolojik, kültürel ye seksüel anlam üretmiştir. onu talep izlemiş ve sonunda anı emerek aşıp geçmiştir. böylelikle anlam giderek azalmış ve bütün devrimciler giderek daha çok anlam üretmeyi amaç edinmişlerdir."

    yazarın kitapta üstünde durduğu konulardan birisi de terörizm. terörizmin asla işe yaramayacağını anlatıyor. çünkü terörizmin temsil edebileceği bir toplumsal olmadığından, kendilerini birilerinin temsilcisi olarak tanıtması anlamsızdır. kitleler temsil edilemez öyleyse terörizm birilerini temsil ettiğini söylerken saçmalamaktadır.

    sonsözden bir alıntı konuyu çok hoş yerlere getirecek.

    "buradaki terör terimini yalnızca silaha dayalı bir kavram olarak algılamak yanlış bir tutumdur. baudrillard'ın da altını çizdiği gibi trafik, günümüzde terörist bir yapıya sahiptir. sigorta şirketleri evini, arabanı, işyerini, organlarını, yaptığın yolculukları sigortalamazsan mahvolursun demektedirler. sistem çalış, hastalanma, dinlenme, onu yap, bunu yap, sağlığına dikkat et diyerek bir terör havası estirmektedir. sonuç olarak "körfez'de savaş" politikanın var olduğu bir ortamda bu boyutlara ulaşamazdı. abd ve tüm batılı ülkeleri artık kimse takmamaktadır. onların ürettiği politika kavramı ölmüştür. günümüzde sözlerini kabul ettirebilmek için başvurabilecekleri tek güç terör ve şiddettir. onlar da zaten böyle yapmaktadırlar. dolayısıyla bu sistemlerin gerçek yüzleri ancak bu gibi durumlarda ortaya çıkmaktadır. ne kadar uygar ve insancıl oldukları ya da bu kavramlara ne kadar değer verdikleri ancak bu gibi durumlarda ortaya çıkmaktadır. terörizm hiç değilse bu işe yaramıştır. sistemlerin gerçek yüzlerini sergilemelerini sağlamıştır."

    yanılmıyorsam abd geçenlerde bir ışidli için on sivil kayıp göze alınabilir gibi bir uygulamaya geçmişti. konuyu bu haberle birlikte düşünmek yerinde olacaktır.

    kitap ile ilgili not: toplumsal gerçekten kaybolmuş mudur? bilinçli olarak öyle. günümüz bireyler çağıdır. toplumsalın yok olması ortak değerlerin ortadan kalkmasıyla olağan bir süreç gibi. bakalım görelim batı bireyciliği bizi nereye götürecek? belki bir yere götürmez ve çözülmeye başlarlar. o zaman yeni bir paradigmaya ihtiyaç duyulacak. panzehiri bizde olan bir şeydir belki bu toplumsalın yok olması.

mesaj gönder