• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.93)
Yazar oğuz atay
tutunamayanlar - oğuz atay
'tutunamayanlar', türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. berna moran, oğuz atay'ın bu ilk romanını "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak niteler. moran'a göre "oğuz atay'ın mizah gücü ve duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan atay, "saldırısı tutunanların anlamayacağı, rededeceği türden bir romanla yapar." (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)
  1. bu kitabın adını duyunca genelde yapılan ilk yorum "abi çok ağır ya" gibisinden şeyler oluyor. ee haklılar da, kitap gerçekten ağır. otobüste, metroda, tramvayda hatta gece yatağında yatarken bile okunmuyor. nereden baksan 700 küsur sayfa, bir yerden sonra kitap 5 kilo falan gelmeye başlıyor ve haliyle yoruluyor insan. zaten kitapları neden 300 sayfanın üstünde basarlar onu da hiç anlamam. yapsana 2 - 3 cilt arkadaşım. hem sen fazla kazan hemde biz bu zahmetten kurtulalım.

    geyik yapıp sürüye katıldıktan sonra asıl noktamıza yani kitabın içeriğine dönebiliriz. oğuzum atayım ne yapmış bu kitapta, neyi anlatmaya çalışmış diye bir soru sorsak, zor bir soru sormuş oluruz elbette ama aklımın yettiği kadarıyla anladıklarımı anlatayım.

    yıl 1970'ler ve dünya yine aynı dünya, insanlar da aynı insan yani günümüzdeki insanlar o dönemdekilerle aynı. oğuz atay biraz boşuna çabalamış ya da okunmamış, okunmuş da anlaşılmamış. herkesin dert yandığı arkadaşlık ilişkileri, saf sevgi, çıkarsız insanlık ilişkileri, kendini toplumdan soyutlayan insanlar neden böyle bir şey yapmaya gerek duyar gibi şeyleri anlatmış anlatmış durmuş. aslında bir bakıma bizlere akılda veriyor ve bazıları da çıkıp "ulan sen kimsin bana akıl veriyorsun" demiyor çünkü o da o yanlışın içinde ya da mağdur bir biçimde hayatını sürdürüyor. kitapta kendinden bir şeyler bulabilenler selim'in yaşadığı sondan uzaklaşabiliyorlar bir bakıma. hem bir çıkış yolu da var kitapta -tabii ne kadar doğrudur orası tartışılır- yaratılan hayali bir karakter var, samimi bir dost, okunacak bolca kitap, yalnızlık anında gidilecek yollar ve o yolların sonunda bizi nelerin beklediği gibi. "ben kitapta kendimden bir şey bulamazsam ne olacak, boşa mı yaşıyorum" diyenler de olabilir, ona ne diyelim "hayata bakış açısı" günümüzde kim boşuna yaşar be, hepimiz ayna karşısında on numarayız -yüz üzerinden- kim diyebilir sen boşuna yaşıyorsun diye, kim inanır buna. oğuzum atayım biraz ezilenden yana bütün eserlerinde "insanlık kaygısı mı yoksa ticari zeka mı" adına ne derseniz deyin artık. kanayan bir yarayı sarmak için koşturmuş eli yüzü kan içinde kalmış eh elini yüzünü temizleyemeden de göçüp gitmiş dünyadan.

    karanlıktan korkmayanların, acıdan -soyut anlamda- haz alanların yazarı. derin düşüncelerden kurtulamamaktan dolayı bir kaygınız varsa bırakın bu tarz kitapları. polise, aşk romanları okuyun, kıymetli vaktinizi boşa harcamayın.

mesaj gönder