1. tavandaki ucuz fosforlu plastik yıldızları / annemin beni bahane gösterip de kendine aldığı hediyelerden, tıpkı o küçük yeşil vosvos gibi / izlediğim bir gece. gözyaşlarım yastığı ıslatmış, yanağımı o tuzlu ve sıcak lekeden uzak tutmaya çalışıyorum.
    neden ağladın? işte bu tehlikeli soru. içimdeki yok olmak bir yana gitgide büyüyen kara delik, her gün umutlarımla, hayallerimle ve en önemlisi geçmişimle güzelce beslediğim;
    sanırım o sorumlusu.
    karanlığın ortasından biraz ilerideki o minik ışık huzmelerine koşuşlarım. zor yollardan geçtim de hep ulaştım onlara.
    o ışık huzmeleri ki hepsi birer göz yanılsamasıymış işte.
    yalnızlık ve hüzün, çok zehirli bir karışım, bazen fiziksel anlamda midemi bulandırır. şakalaşırken aslında istenerek biraz sert atılan bir yumruk yemiş gibi.
    yersiz ve zamansız çıkagelen karabasanlar. vasat bir sit-com izleyip de gülerken, haftalardır bitiremediğin o romanı okurken, babanın hiç sevmediği yemekten yerken iğrenç bir boğaz düğümlenmesi gibi semptomlarla gelirler. kimi akşam eve dönüşlerinde, nedenini anlayamadan kafamı atkıma gömüp hıçkırıklarım duyulmasın diye kendimi sıkıp da boğazımın yandığını hissedene dek gitmezler.
    neden çok yorgunum, neden hep yorgunum?
    güzellik, iyilik var dünyada yok değil. ama bizim payımıza neden düşmez, benim payıma neden düşmez?
    saçma sorular.
    hayır anne nankör değilim. şükür yalnızca kötü bir kandırma mekanizması.
    saçma avuntular.


    şimdi gecenin bu saati daha karanlıktır; hiçbir şey iyiye gitmez de her şey derine iner, düğüm olur.
    ve o şarkının sözleri döner durur aklımda.

    "yaşamak bu değil, bir şeyler yapmalı."

mesaj gönder