1. allah sevdiği kuluna önce eşşeğini kaybettirir sonra buldururmuş. bir de ölümü gösterip sıtmaya razı etmek deyimlerini dikkate alırsak ne olduğunu ne olacağını az çok anlarız. türkiye'nin en temel sorunu ohal yani feto. 667 nolu khk sanırım ilk çıkan kararname ve burada kamudan ihraçların nasıl yapılacağına dair maddeler var. bu kararnameye isteyen bakabilir, hiçbir kriter yok. özetle diyor ki darbecileri fetocuları atın işten. peki kim fetocu? devlet idari amirlerine diyor ki tespit edin ve atın. işte bu noktada işler karışıyor. kimsenin delil koymaya bile ihtiyacı yok, sen fetocusun sen değilsin diye tek tek bile yapılmadı, liste liste ihraç yapılıyor. kesinlik kanunun kendisinde yok, yani biz idari amirlerimizin güzelce araştırıp fetocuları tespit ediyor olduğuna inanmak durumundayız. ha yok adam araştırmıyorsa kafasına göre fişliyorsa yapacak bir şey yok, o da gitsin hakkını mahkemede arasın. nasıl attıysak öyle alırız, at izi it izine karıştı gibi laflar da buradan türüyor.

    şimdi en önemli ikinci sorun geliyor yine ohal ve avrupa ayağı. avrupa kapısında bekleyen bir ülkenin bu denli sınırsız yetkiyle toplu yargılama ve infaz yapmasına karşı çıkıyor. (haliyle) bu konuların avrupa insan hakları sözleşmesine uyup uymadığını merak ediyor izliyor, endişe ediyor, amerika feto'yu bir türlü teslim etmiyor çünkü bizimkiler bir türlü ispatlayamıyor ya da inandıramıyor. süreç akıp giderken amerika avrupa bizi anlayamıyor. gerçekten de anlamıyorlar düne kadar müttefik olan iki kabilenin bugün karşı karşıya gelmesi gibi bir durum var. işte fetocular erdoğana dershaneleri kapatırsan görürsün sen gününü demiş o da defolun gidin sizden mi korkcam demiş diye başlayan ve darbe girişimiyle son bulan bir kavgadan bahsediyoruz.

    türkiye'nin ekonomik sorunu bunların öncesinde gelmiyor. neden derseniz makas zaten açılmış, halk zaten krizde bilmem kaç yıldır. tek kişi çalışarak ev geçindirme devrini unutalı çok oldu. makas çok açıldığı için ekonomik krizin halka yansıması da ayfon alamamaktan, kredi kartı borcu, kira borcu takmaktan öteye geçmesi zor görünüyor. zaten kriz demek zenginlerin bu ülkeyi artık yeterince sömürememesi demektir. yani adam diyor ki ben burda yeterince kazanamıyorum o yüzden hindistana gitcem, avrupaya giderim en olmadı. bizim ekonomi de 2002'den beri toparlıyor, bankacılık sistemini aşırı sağlam kurdular, rezervlerimiz de var borcu da özel sektöre yıktılar. olacak olan nedir, işssizlik artacak zaten işçilerin haklarını veren sosyal bir devlet yok, kölelik azalacak denilebilir. birkaç kodoman şirketini kapatıp parayı dövize altına yatıracak ya da kanada'ya gidip keyfine bakacak. bankalar batmayacak 25-30 milyon civarı kredi borcu olan insanın evini barkını satmasını ve kredileri kapatmasını kovalayacak, parsayı toplayıp küçülecek. velhasıl kriz çıktı çıkacak çıkmadı gibi bir mevzu yok ortada. 30 milyon kişi bankalara borcunu ödeyecek ve huzur içinde çözülecek. ödeyemeyen de artık haciz icra hapis neyse onu yaparlar. eskiden develüasyon diye bir şey vardı bu ne demekti? ithalatı kesin ve yerli üretime yönelin demekti. buna da kriz diyorduk. şimdi diyorlar ki yoo ne develüasyonu kesmiyoruz ithalat falan alan alır almayan almaz. zaten ben devlet olarak dış borç yükü altında boğulmuyorum ki özel sektörün borcu var. rezervim var memurum var, canım istese alayını da atarım hatta memur almayı durdurur sözleşmeli 1.300'e çalıştırırım hiç sıkıntı olmaz diyorlar. zaten olan da bu, öğretmen atanmak için doğuya gitmek zorundasın mesela ya da ücretli olup 1.300'e talim edeceksin. özel sektör ne yapabilir peki? hiçbir şey medya yok ellerinde ki batıyoruz göçüyoruz desinler. ithalatçı firmalar sessiz sessiz kapatır giderler. umrumda mı derseniz hayır değil. kapatsın bize ne? bizi ne ilgilendiriyor peki? tabi ki sosyal haklar. ev kiralarının baskılanmasını talep etmeliyiz, sigorta primlerinin düşmesini, sağlık koşullarının iyileştirilmesi, eğitimin kaliteli hale getirilmesi vs. yani bizim arzularımızın dolarla bi ilgisi doğrudan yok. fakat dönüp dolaşıp bunları bize pazarlayıp dolarların yandaşlarının ceplerine sokulması gibi bir ihanetle karşı karşıya kalıyoruz sürekli. biz geri kalmış bir ülkeyiz, hastaneye gidince ücretsiz muayene olabilmek, çocuğumuzun bilimle, felsefeyle yoğrulmasını talep etmek, makul bir fiyata barınabilmek, güzel bir işle meşgul olup hem kazancını elde etmek hem de üzerine düşen vazifeyi yapmak isteyen insanlarız. bize kriz doğrudan vurmuyor bu yüzden. ama ne zamanki para babaları devleti köşeye sıkıştırıp gündemi allak bullak ediyorlar, bizim ihtiyaçlarımız devletin gündemine bile alınmıyor o zaman gasp edilmiş oluyoruz, beklemeye başlıyoruz.

    neyi bekliyoruz, sanatı, edebiyatı, müziği, kültürel gelişimi, bilimle uğraşanların değerli olmasını, sosyal haklarımızın düzelmesini, ufkumuzun açılmasını, avrupadan daha da ileri fikirlere sahip olmayı, amerika'yı solda sıfır bırakmayı, bütçemize göre kaliteli yaşayabilmeyi ve neslimize güzel şeyler bırakabilmeyi...

    peki neyi konuşuyoruz? tecavüzcülerin mağduriyetini, başkanlık sistemini, dini cemaatlerin pozisyonlarını. türkiye'de yaşanan şey ekonomik kriz ya da hukuk krizi değil gündem krizidir. gündemde halkın isteklerinden başka her şey yer alıyor. bu tecavüzcü meselesi de bunların bir örneği sadece. haberlerde erke dönergecinin tartışılmasını özledik.
    abi

mesaj gönder