1. artık canımızın acıyacak dermanı kalmadı, sızlayacak yeri de yok. iflah olmaz bir et parçası olduk, en az gidenler kadar öldük biz de; her seferinde onlardan azalan, onlarda biten bizden de gitti, biliyorum. katledilmediysek daha, vurulmadıysak, sesimiz boğulmadıysa makûs talihimizden. bu toprakta, bu kirli havayı solumakta, bu insanların vicdanında yer alma/ma/kta, bizi öldürmeye çalışan bu avuçların içinde birer kısa çizgi olmamakta iyi talih yok. yaşamak, geride kalmak, izlemekte matah bir şey yok. tüm bu olanlarda güzel olan tek bir şey yok. tüm kötü ruhlar, burada asılı kalana kadar, iyi olan her şeyi gömmeye niyetliler çünkü. keşke, canımızdan koparıp alınanlar kadar güzel gülümseyebilseydik, keşke gazetelerin altında yatan biz olabilseydik. keşke. keşke hiç bilmeseydik, keşke hiç duymasaydık. keşke hiç yazmasaydık. her harf ihanet gibi ama susmak daha büyük bir terk ediş. doğru kelimeler de yok, hiç olmadı kelimeler doğru; doğruyu kimse hiçbir kelimede bulmadı. ne söylediğimden, neyi söylediğimden habersiz yazıyorum. ne hissedeceğimi bile bilmiyorum, neyi ıslatacağımı, neyi sileceğimi. kimin omzunda ağlayıp, hangi dize baş vuracağım? hangi adları ezbere alacağım, unutmayacağım; hangi hafıza beni en eskiye götürecek? bir şey söylemek istiyorum, birine, bir gökyüzüne, bir toprağa, bir şeye; buraya yazıyorum, anlamsız, içi boş. acının tarifi yok dediklerinde, en güzel aşı biz kaynatacağız dedik, siz dediniz. ölümün aşı yok. bu ülkede acısı var, yaşı yok. her cümle kendinden bihaber, çocuklardan bihaber, yazıyorum. özür dileyerek yazıyorum. bir bildiğiniz vardır diyorum, yoksa kolay değil. bir gün hesabını vura vura soracaksınız, bizden de, katilden de, gömenden de, unutandan da, toprağına çiçek koyandan da, çiçeğe su verenden de.
    sorun ki anlamı olsun, ne olur sorun. o gün siz asılı kalın, güzel ellerinizde biz boğulalım.

mesaj gönder