1. zifiri karanlık yerini güneşe teslim etmek üzereydi. tan vakti pakizelerin damındaki horoz, göğsünü ringe çıkan boks güreşçileri gibi kabarttıkça kabartıp kanatlarını açarak, o cılız sesiyle buraların ağasıyım cinsinden ötüşü uykudan uyanmasına yetmişti. karyolanın gıcırtısından kalkmış çeşmenin kurnasını çevirip yüzünü soğuk suya vurup gözleri faltaşı gibi açılmıştı. potinleri geçirip birden sendeleyerek gocuğunu giymek üzereyken bir cigara yakmıştı;

    - memedim sabah sabah içme şu mereti

    - tamam ana. var git yat sen!

    - eyi memedim eyi ! ama içme be oğul

    - anaaa! işe geç kaldım zati

    - akşama ne yemek istersin ?

    - mercimek, kuru fasle

    - tamam yiğidim, rastgele

    esefle başını sallayarak içi karalar bağlarcasına bitkin halde kapının eşiğinden bakıyor bir yandan da iç çekiyordu. yavru bebeler gibi hiç kıyamıyor, bir dediğini iki etmiyordu. bir everemediğine yanan anası birde şu cigaraya kendini kaptırmasına emzik gibi ağzından eksik etmemesine yanıyordu ciğeri.

    sonbaharın son aylarında ayaz kendini oldukça göstermiş, çıplak deriyi yalayan keskin bıçak gibi iliklere işler olmuştu. aralıksız süren yağmurlar toprağı bataklık haline getirmişti. avludan çıkıp tahta kapıdan geçerek avlunun önündeki çukura su dolmasına sinirlenip bir de küfür basmıştı. mahalleye çıktığında belli belirsiz bir kalabalık görmüştü. yüzünü birden buruşturmuş ayaza karşı derin bir duman daha çekmişti. kimisi taraçalara kimisi camlara üşüşmüş kalabalığın içinde, mahallenin ileri gelen kodoşları, fısır fısır belli bir grup oluşturmuş konuşuyorlardı. elinde tespihi sallayan memed’e gözler dikilmiş, külhanbeyi yürüşüne bayılan kızlar birbirini çimdikleyerek kıkır kıkır gülüşmekten kendilerini alamamışlardı. memed yan gözle gülüşmelerin geldiği yöne fırlattığı bir bakış kızların dudak ısırmasına yetmişti.

    hal’e doğru eğimli sokağı ağır ağır ilerleyen memed, her gecekondu köşelerindeki fısıltıların nedenini merak etmeye başlamıştı. fakat memed’i gören ahalinin ağzı torba gibi büzülüp kapanıyordu. evvelden topaç oynadıkları çınarın yanından geçerken ifrit olduğu zabit hasanı gördü. göz göze geldiler. zabit elinde cop’unu avucunda kavrayarak fiyakasını gösteriyor, memed ise gözlerine ve elindeki cop’a bakarak yere tükürmüş, parmaklarında raks ettirdiği ışıl ışıl kemik tespihi sallamıştı. iki üç adım ötedeki kıraathaneye gelip bir çay istemiş masaya kurulup bacağını çelmişti. yan masadan oturanlardan afaracı hüsam’ın sabahki horoza benzeyen ince tiz sesine kulak kesmişti.

    - böyle olaca belliydi zahar

    - ne olmuş? ne olmuş?

    - köpoğlu avradıyla kavga edip dışarı salmış kendini

    - sonraaa ?

    dedi yanındaki meraklı gözlerle afaracıya. afaracı da durumun vahametinden dolayı şaşalı anlatırken yan masadan muhtar araya girerek;

    - n'olmuş bre kızancıklar

    - dışarı çıkıp bi cigara yakmış ibraam, sonra lüküs bir araba durmuş yanında

    - geçenlerde eve giderken bende gördüydüm.

    - hafiye kılıklı iki adam

    - sonra?

    - sonra ibram’ın sıkmışlar topuklara

    - vaaah vaah! yetim kaldı yavrucaklar

    - sormayın ağalar !



    çaycı tavşan kanı çayı getirdiğinde tespihini bileğine geçiren memed ‘’ eyvallah ‘’ diyerek durumu anlamaya çalışıp yetim kalmış çocuklarını düşünerek esefle başını sallamış ve iç çekmişti. varoş mahallenin dar sokaklarında komşuların ve köy eşrafının fısıltılarını şimdi daha iyi anlamıştı. mahallenin eski sonradan olma külhanbeyi aklına gelmiş ve başıyla onun olduğu kanaatine varmıştı. bu duruma epey canı sıkılmış ve memed’e köy ahalisinin bakışları şimdi daha da bir anlam kazanmıştı.

    çayından bir yudum daha alırken ;

    - candarmalar tevkif için köşe bucak arıyolarmış

    - bulsunlar tabi deyyusu

    - kodese tıksınlarda zatürreden gebere itin dübürü

    - sokağa da çıkamaz olduk

    - öyle ya, ben bile korkar oldum zahar



    çayından son yudumu alan memed masaya yumruğunu sertçe vurdu. ortalık birden sessizleşmiş pür dikkat herkesin gözleri kapıya yönelmiş, kasvetli bakışlarıyla sokağa yıldırım gibi fırlamıştı. daha dün gece birlikte olduğu, eski çocukluk arkadaşının ve ardında bıraktığı yetim çocukların acısı içine oturmuş, esefle alamana’ya doğru ağır adımlarla ilerlemişti. motoru çalıştırıp dümene geçmiş kasabadan epey uzaklaşmıştı. bir cigara daha yakmak isterken cebinde aradığı kibrit yerine bir not bulmuştu.

    kağıtta şunlar yazıyordu;



    ‘’ dostum dava arkadaşım bugün var yarın yokum. olurda bana bir şey olursa yetimler sana emanettir. rüstem’i bilirsin geçen gün aldığım borç parayı veremedim sıkıştırdı deyyuslar. sana da kötülük yapsınlar istemem sakın dellenip yanlış bir şey yapmayasın. zabit hasana da bahsettiydim umursamadıydı yavşak, candarmalara haber salarsın. hakkım sana helaldir bunuda böyle bilesin. ibraam. ‘’



    memed derin bir nefes çekmiş gözleri dolmuştu. hava epey bozmuş fakat içinde bir sızı bir soğukluk hissetmiş dümeni kasabaya çevirmişti. kalan son cigarasını derin derin içine çekmiş, derin sulara dalıp dalıp gitmişti…
    sdrex

mesaj gönder