• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.56)
the martian - ridley scott
mars’taki bir görev sırasında çıkan bir fırtınayla ekipten ayrı kalan ve o noktadan sonra da geride kalanlar tarafından bulunamayınca ölmüş olarak kabul edilen bir astronotu anlatıyor. senaryo da bu astronotun hayatta kalma mücadelesini aktarıyor. söz konusu olan karakter oldukça şahsına münhasır, kendisiyle dalga geçebilme yeteneğine sahip esprili bir adam. yani bir yandan çok dramatik, öte yandan da eğlenebileceğiniz bir adam. sinemalar
  1. mars'ta tek başına kalan birinin psikolojisini yansıtamamıştır. filmi izlerken daha farklı şeyler bekledim. adam mars'ta kaza atlatmış, şans eseri kurtulmuş, onu oraya getiren uzay mekiği ve arkadaşları gitmiş ve en önemlisi koskoca gezegende yalnız kalmış. herif şakalar, komiklikler eğlenceler peşinde. biz ki en basitinden toplum içinde kendimize veya cevremize yalnızlaşarak psikolojik rahatsızlıklar yaşıyoruz. onu bırak 1 hafta evden çıkmayınca kafayı yiyoruz. başrol ise hayatindan memnun, ohh mis gibi gezegen kafa dinleyim biraz modunda. özellikle basınç etkisiyle, yetiştirdiği patatesler gittikten sonra kafayı sıyırmasını bekledim. hadi kafayı sıyırmadı hiç yoksa umudunu kaybetseydi, azıcık üzülseydi.
    uzay mekiğindekilere hiç değinmiyorum. yıllarca orda kalmamışlar arabayla markete gitmişler de sigara almayı unuttuğu için geri dönmüşler gibi.
    tamam bilim kurgu filmi ruh halleri biraz daha arka planda. ama psikolojiyi hiç siklememek olmamış. filmden psikolojiyi alınca da geriye "yaşasın nasa, yaşasın amerika" kalıyor.
    sinemada fırsat bulup izlemediğim için üzülüyordum. izleyince herkesin kesinlikle izlemesi gereken bir film olmadığını anladım.

mesaj gönder