1. kırsalda yerleşik iktidar düzeni, köylülerin toprak sahiplerine ve diğer muktedirlere bağımlılığı için hem ekonomik hem de kültürel sermayelerinin olmamasını gerektirmekteydi. zira meşhur bir fransız feylezofun belirttiği üzere, bilgi ve güç aslında bir madalyonun iki yüzüdür. tıpkı para gibi, kültür de bir sermaye biçimidir.

    köy enstitüleri işte köylü çocuklarına bir kültürel sermaye kazandırma projesiydi. onlara tarımla, hayvancılıkla, bilimle, sanatla ve feslefeyle ilgili bilgiler ve çeşitli zanaatlar kazandırıyordu. bir de mezunlardan, bu bilgileri köylerindeki diğer çocuklara aktarmaları bekleniyordu.

    bu şartlarda kırsaldaki eski iktidar ilişkileri ve "kültür" elbette dinamitlenmiş olacaktı. köy eski halinde olmayacaktı. ancak nüfusun büyük çoğunluğunun köylerde yaşadığı o dönemin türkiye'sinde bu projenin ekonomik ve sosyal getirileri muazzam olacaktı. ne var ki okudukça, eğittikçe ve eğitildikçe, bu okullardaki çocuklar kırsalda ailelerinin ve çevrelerinin içerisinde olduğu iktidarlar ilişkilerini daha çok farkettiler, yereldeki sömürü düzeninin "doğallaştırılmasına" karşı çıktılar. tabi kırsalda egemen olanları aldı bir telaş ve hemen gereken yerlere haber salındı. dönem abd'ye yanaşılan "komünizm karşıtlığı" dönemiydi. bu okulların kapısına da "komünist yuvası" olmaya başladıkları için kilit vuruldu. böylelikle ülkede huzur ve sükunet sağlandı. o kısa dönemde köy ensititüleri'nde okuyan az sayıdaki mezun arasından bile kaç tane romancı, şair, sanatçı ve düşünür çıktığına bakarsanız, kaçan fırsatın büyüklüğünü de görebilirsiniz. ama türkiye tarihizaten kaçırılan büyük fırsatların tarihi değil midir?

mesaj gönder