1. size yaygın kanaatin aksine şöyle bir açıdan bakmayı teklif ediyorum:

    öncelikle düşünce, ideoloji, hayat felsefesi dediğimiz kavramların insanın hayatına yerleşmesi aşamasında insanın çok fazla bireysel etkisi olduğunu düşünmüyorum. hayatımızın akışına büyük çerçevede kendimiz yön veremiyoruz. en başta hayata geldiğimiz çevreye kendimiz karar veremiyoruz. farklı insanlarla tanışıyoruz. farklı kitap tavsiyeleri alıyoruz. hepimizin kafasında canlanan ideal hayat biçimi, hepimizin doğduğunda etrafında olan insanlar farklı farklı olduğu için değişiklik gösteriyor. bu noktada insanın zihinsel gelişimi, kişilik oluşumu, ufku, etrafından bağımsızdır diyemeyiz.

    tabi ki insanın kendi iradesini toptan rafa kaldıramayız. insan seçimleri ile vicdanı ile kendi düşünceleri ile hayatında ciddi değişiklikler yapabilir. ancak benim söylemek istediğim insanın bu değişiklikleri yapmasında tek etken kendi özgür iradesi değildir. elinde olmayan sebepler vardır.

    işte bu noktada düşüncesini ufkunu beğenmediğimiz insanlar aslında belki de hayatta bizim geçtiğimiz yollardan geçmiş olsalardı, bizim tanıştığımız insanlarla tanışsalardı, bizim okuduğumuz kitapları okusalardı, bizim girdiğimiz derslere girselerdi, belki de düşünce yapıları bizimkinden çok daha mükemmel olabilirdi.

    bu noktada örnek olması açısından kendi akrabalarımı ele alabilirim. çevrem geneli itibari ile iyi eğitim almış insanlardan oluşmuyor. ama eğitimin önemini her daim kabul eden ve hep okumamızı isteyen insanlardır diyebilirim. şimdi bakıldığında hem dünya görüşü, hem siyasal ideoloji, hem dini yaşantı, dine bakış açısından, ben onlardan farklı düşünüyorum. mesela babannemi ele alalım: babannem her ne olursa olsun siyasal iktidara desteğini veren, haberlerini televizyondan alan, dini hassasiyetleri konusunda katı diyebileceğim bir insan. ve hep onun bu düşüncelerinin geçtiği bir konuşma içerisinde ben farklı düşündüğüm icin genelde tartışıyoruz. ama baktığımda, eğer babannem şu hayatta benim geçtiğim yollardan geçseydi benim aldığım eğitimi alsaydı, belki de benim gibi değil de, çok mükemmel bir insan olacaktı. bu noktada aynı hayatı yaşamadığımız için, aynı şartlarda dünyaya gelmediğimiz için benim herhangi bir şekilde onun düşüncelerini kınamaya hakkımın olmadığını düşünüyorum. haber alma kaynağı olarak televizyonu kullanan bir insanın yaklaşık 30 tane havuz kanalından başka bir şey izleme şansı olmadan objektif bir düşünceye ulaşmasını bekleyemeyiz. bu noktada kınanacak birisi varsa bu masum insanları her türlü sesten, bilgiden mahrum bırakan, ikiyüzlülerdir.

    işte aynı şekilde din olgusu da insanın zihninde çevresinden okuduğu kitaplardan, tanıştığı insanlardan, dinlediği konuşmalardan bağımsız oluşmuyor. bu noktada eğer bütün bu farklılıklar bizim kendi kontrolümüzde gelişmiyor ise bizim bu dini yaşayışlardaki farklılıkları kınamaya, hatta bırakın kınamayı dalga geçmeye hiçbir şekilde hakkımız yoktur.

    bu noktada bu yanlışa düşen insanların kendi zayıf karakterlerinden dolayı bu yolla egolarını tatmin ettiklerini düşünüyorum.

    uzunca bir yazı oldu, umarım okuyanların vakti kaybolmamıştır... :)

mesaj gönder