1. burda gelip idam cezasının gelmesi gerektiğini savunan youserlar her zaman sanık sandalyesindeki kişinin yüzde yüz suçlu olduğu ve bu cezayı hakettiği kanaatiyle hareket ediyorlar.

    ama arkadaşlar unutmayın. o sanık sandalyesindeki siz de olabilirsiniz. hem de suçsuz olmanıza rağmen. biraz düşünün empati yapın. suçsuzsunuz ama deliller aleyhinizde mahkeme idamınıza karar verecek. sadece sizin gibi 4 yıl üniversite -hukuk- okuyup yazılı bir sınava ve mülakata girip hakim olan birkaç insan sizin ölmeniz gerektiğine karar verecek. (hukukçu arkadaşlar prosedürü ben de biliyorum ama basitleştirmeye çalışıyorum). sokakta görseniz yüzüne bakmayacağınız insanların yaşamınıza son verebilmesini nasıl kabul edebiliyorsunuz.

    yeri geldiğinde kamu görevlisi tarafından yapılan işkenceye nasıl karşı çıkıyorsanız yaşam hakkınıza son verebilecek bir hükmü de kabul etmemelisiniz. bunu ne kendinize ne de başkasına yapmayın. ha ben de tecavüz veya cinayet haberi duyduğumda aklımdan bin tane şey geçiyor ama idam bunun çaresi değil. bu zamana kadar idam cezası vardı da hiç suç oranı düştü mü? insanlar cinayet işlemeye devam ettiler. cinayet işleyecek adamın da idam edilmeyi düşünüp vazgeçtiğini mi sanıyorsunuz. ne olursa olsun bu bir çözüm değil.
  2. üniversite eğitimi almış canlı bombaların sokaklarda yürüdüğü, caddelerde araba kullanıp merkezi yerlerde kendini öldürerek patladığı; facebook'ta pedofili insanların çocukları ağına düşürmek için yaptıkları; kadınların, çocukların aşağılandığı, tecavüz edildiği ve daha nice sevimsiz, kalp parçalatan, asfalyaları attıran insanların yaşadığı bir dünyada hukuğun öfkeyle, hırsla, empatiyle, medeniyet ile filtrelenmemiş bir içgüdü eşliğinde işlemesi ile ortaya çıkan bir cezadır idam.

    idam cezasını haklı bir acı ve empatiyle isteyen toplum üyesinin aslında iyi bir niyeti vardır, o da hak yerini bulsun, kötülükler dursun, bitsin ister. masumun başına kötü birşey gelmesin ister. ancak iki yanlışın bir doğru etmediğini hatırlamak lazım. idam cezasını hakeden suçları, toplumda bir mikrop yada hastalık olarak görsek, o suçu işleyen kişiyi öldürmek sadece hastalığın semptomunu yoketmeye çalışmak olmaz mı?

    insanlar ölümü göze alıp bu kadar kötülüğü yaparken, o suçu idamla yargılamak uzun vadede caydırıcı etki yapar mı, işe yarar mı ki acaba?

    keşke kötü kişileri kötülük yapmadan önce yakalayabilsek. gerçi o zaman da idam cezasının etiği ne olur diye de düşünmeden edemiyorum...

    (bkz: minority report - steven spielberg)

    benim yerime öldürmeyin diyorum ben de..
  3. bu topraklardan uzak dursun.
    yapmayın, etmeyin ülkenin bu halinde idam geri gelse karambolde binlerce insanın gezici,paralelci ,terörist vb diye yaftalanıp asılacağını ön görmek zor olmasa gerek.
  4. idam, ölümle ilintilidir; öldürmenin özel bir biçimidir. idamın özel bir biçimi ise berdar etmektir.
    hukukta, ceza verilmesinin en temel nedeni, toplumsal düzenin devamını sağlamaktır; çünkü bu, hukukun da varoluş gayesidir. cezalar ise özel olarak, ıslah ve caydırıcılık hedeflerler. idamda ise ıslah söz konusu olmayıp, diğer iki amaç güdülebilir. caydırıcılık yönünden baktığımızda, kieslowski bize 10 emirlerden olan 'öldürmeyeceksin!' kuralına yaptığı atıfla yol gösteriyor: "kabil'den bu yana hiçbir ceza, dünyayı daha iyileştirmedi."
    her birey, kendi (lafın gelişi) etik değerleri çerçevesinde bir ceza biçimi olan idama karşı belli tutumlar takınabilir: ya idamı reddedersiniz, yahut da kabul edersiniz. ret sebepleri de değişkenlik gösterebilir: idamı tümden reddedebilirsiniz; sistemin gerektiği şekilde işlemeyeceğinden korkarsınız, kurunun yanında yaş da yanar diye düşünürsünüz -ki bu hallerde aslında idamı arzuluyor olsanız da, bazı durumlardan ötürü reddediyorsunuzdur. bunlar pasif retçilerdir. pasif retçiler the life of david gale ve pardon filmlerine bir göz atabilirler. hangisinden yana olursanız olun, seçiminizde toplumsal etik kabulleriniz ve bunların sizde uyandırdığı duygular rol oynar. örneğin evlilik dışı ilişkiyi nerde yaşadığınız önemlidir; ona göre ya kırbaçlanırsınız, ya da bu kimsenin umrunda olmaz. bazılarına göre ahmet kaya bir vatan hainiyken, bazılarına göre de idoldü. spartaküs'e romalı bir yurttaşın perspektifinden bakabilir misiniz? daha dün heykeli şirk sayan ülkeler şimdi kendi heykeltıraşlarını yetiştiriyorlar.
    tabii ki herkesin, dünya üzerinde yaşamaması gerektiğini düşündüğü bir insan profili, yahut da doğrudan doğruya bir kişi olabilir. bu gayet doğaldır, insanidir. örneğin bana sorarsanız robert william komer hiç gelmemeliydi. ama unutmayın ki marlon abimiz yüreğinde isyan ateşiyle dağa çıktığında ne kadar haklıydıysa, koltuğa kendi oturup maruz kaldığı muameleyi başkasına çektiğinde de bir o kadar haksızdı. (bkz: viva zapata) ama bu şekilde düşünüp bir başkasını öldürmeyi meşru hale getirecek kurallar koymak diğer insanların harcı olmamalı. çünkü bu tatmin ve intikam duygusundan başka bir şey değildir. toplum için tehlike arzediyorsa hapset gitsin.
    ayrıca (bkz: taammüden cinayet) , mustafa altıoklar; (bkz: eve dönüş) , ömer uğur.
  5. önünde sonunda o ceza kendisini de bulacağından kabul etmeyeceğini umduğum ceza...

    yine de korkuyorum...
  6. yaşayanların çoğu, ölümü hakeder. ölenlerin bazıları ise, yaşamı…ölüm ve yargı dağıtmak için
    fazla aceleci olma.

    idam cezasi hakkinda ne zaman konusulsa veya tartisilsa aklima gandalf'in bu repligi geliyor. sokaktaki insanlar olum dagitmakta fazla aceleciler suan.
  7. sıkıcı hukuk metinlerine boğmayacağım ortamı. bilal seviyesinde iki şey sorup kaçacağım:

    "özgürlüğün ülkesi" amerika'da bireysel silahlanma da bir hak ve bu güzel hakkın sonucu olarak her yıl ölenin haddi hesabı yok, biz de mi bireysel silahlanmaya olur verelim daha "özgür" olmak için?

    (bkz: bir nüfus planlaması yöntemi olarak bireysel silahlanma)

    yargının iktidarın kuklası olduğu gerçeğini filan geçelim diyelim ki çok özgür çok şeker bir ülkeyiz. on tane çok kötü insanı idam ettik çünkü her nasılsa onlar ölmeyi hak ediyordu. on birinci kişiye geldiğimizdeyse onun da çok çok kötü bir insan olduğunu düşündük öldürdük fakat sonra anlaşıldı ki kötülüğü yapan o değilmiş kanıtlarda bir yanlışlık olmuş.

    şimdi on tane kötüyü (kime göre neye göre orası ayrı da neyse) öldürmek (öldürmek!) bir iyiyi öldürmeye değer mi?

    daha basitleştirelim, kısaca, öldürmeye değer mi?
    pinot
  8. hukuken 2004 yılında kaldırılsa da fiilen 1984'den sonra hiç uygulanmamıştır.