1. ahlak olarak referans gösterilen kavram islamiyet ise fazla bir neden aramanın gereksiz olacağı konudur. islamı çok güzel, harfiyen uygulayan kesimler elbette ki vardır ancak millet olarak bir kavramı tam anlamıyla uygulamak gibi bir özelliğimiz olmadığı için bu minvalde sürdürdüğümüz çizgi bir yerde patlak veriyor. ahlaki çöküş zaten yıllardır süregelen bir durum ama bunu yine kör muhalefet yaparak devlete bağlamak aciziyettir.
    hataları sebebini sürekli malum partiye ve yönetim şekline bağlamak kolaya kaçmaktır. bunun üzerine ciddi olarak düşünmeyip şahsi çözümlerimizi üretip sunmadığımız sürece bu çöküşe ortak sayılırız. devlette malum partinin yanında 3 parti daha bulunuyor. hemen hemen her birinin iletişim adresleri yer alıyor. güzel bir kompozisyon ile yazdığınız takdirde, çözüm öneriniz yasa tasarısı olarak gündeme bile gelebilir. fikrinizi söyleyerek misyonunuzu tamamladığınıza inanıyorsanız ancak cürmünüz kadar ateş yakarsınız.
  2. 15 yıl önce ülkenin başına gelen korkunç hadise.
  3. yukarıdaki birkaç yazar gibi ben de türkiye'deki ahlaki çöküşün yalnızca cinsel boyutu olmadığını, bu çöküşün adalet, tolerans ve yozlaşı gibi pek çok boyuta sahip olduğunu düşünüyorum.

    ancak adlandırmada bir sorunsal var bana göre. argümanımı söyleyeyim en başta: türkiye ahlaki olarak çökmedi, bana kalırsa her zaman bir ahlaki çöküş içindeydi, yalnızca bu günümüzde daha görünür oldu ve elbette biraz daha arttı. tabii ki burada asla herkesi genelleme amacı gütmüyorum ki bunu yapabilmek de imkansız.

    toplumun, ahlaki olarak belli bir kısmı bu çöküşün içindeydi zaten. çöküşün artmasının nedeni ise basit, bizde kötülük sıradanlaştı bu kötü olan kısım teknolojik sebeplerle devletin çaldığına daha çok tanık olmaya başladı. bu durumun yargılanmadığını gördü. gücü olan her şeyi yapabiliyordu. sonra tecavüzcüler daha çok boy göstermeye başladı medyada. ama boy gösterirken genelde aldıkları ceza indirimleriyle boy gösteriyorlardı. çöküş içindeki kesim bunu gördü, neden olmasın dedi. bu kesim şunu da gördü. cebine para girmedi, yoksuldu köle gibi çalışıyordu. kaybedecek neyi vardı, hem devlet de yapıyordu kötülük, o niye yapmasındı?

    işte bu kesim en başından beri böyle düşündü. yukarıda örneğini verdiğim, bu örneklerin de dahil olduğu ama bu örneklerle sınırlı olmayan birtakım alt ve üst yapısal sebepler de çöküşün rahatlıkla artmasına yol açtı.

    hep çöküş vardı dedik ya, şu anda da daha yoğun dedik. bir de şu var, teknolojinin bu denli gelişmesini kullanan ve o kesime dahil olmayan daha bilinçli kesim bu çöküşü görünür mecralarda daha çok dile getirmeye başlayınca, durum ayyuka çıkmaya başladı. kısacası çöküş geçmişle aynı fikri yozlaşıyı izleyen bir çöküş. o çöküşün daha yoğunlaşmış ve görünür olmuş hali sadece.

    ayrıca bkz. #98372
  4. ahlak çöküşü nasıl tanımlanabilir bilmiyorum ama bugüne kadar olduğu gibi ahlak anlayışı değişecek, evrilecektir. fakat bu gerçekleşirken bazı insanların ahlaka olan inancını yitirmemesi yada bir şekilde ihtiyaç duyması gerekiyor.

    ilk yorumun bahsettiği maddeler bu insanların ahlaka olan inancını yitirmesinde yada ona ihtiyaç duymamasında birer aktördür.
  5. başlıca nedenleri cehalet ve din. halk bilimi sevmeyip tarihten kalan saçmalıklara yönelmeye devam ederse medeniyet kalmayacak.
  6. hayatındaki en önemli an'ı, bir adamın elini sıkarken çektirdiği fotoğraf olarak görüp duvarlara, otobüslere, binalara, billboardlara, yakalara astıran adam acizliğinin halkça değer gördüğü bir ülkede aranmaması gereken sebeplerdir.
    yalan
  7. bunlar hep (bkz: paralel yapi) arkadaşlar hep dış mihraklar
    belit
  8. 1999 gölcük ve düzce depremlerinden sonra bir televizyon programında konu edilmişti. sosyolog ve psikologların tartıştığı programdı ve bu derece büyük travmalardan sonra toplumca ahlaki çöküş yaşanabileceğini tartışıyorlardı.

    not: konuyla ilgili bir makaleye rastlarsam editlerim.

    toplum mühendisliği diye bir şey var ve her zaman toplumun menfaati için kullanılmıyor. bilinçli olarak geri bıraktırıldık.
  9. ahlaki çöküş nedenlerinden bahsetmek yerine bizim ahlakımızı nelerin oluşturduğuna bakmak lazım. ahlakımız, amiyane tabirle hemşehricilik üzerine ; dolayısıyla, yardımcı olun toprağıma, tanırım iyi çocuktur, müspet bir arkadaşımızdır gibi kayırmacılık üzerine inşa edilmiştir. meritokrasi, topraklarımızda, fularlı insanların ağzında gevelediği demir leblebiden başka bir şey değildir. kendimizi yalnız hissetmemek için yamandığımız gruptan biri, bir yanlış yaptığı zaman bunu elbirliği ile örter, hiç yaşanmamız gibi davranırız. aksi halde, diğer grupların, içinde bulunduğumuz grup içindeki herkesin bu yanlış içinde olduğunu düşeneceğini varsayarız. halbuki, böyle bir beklentinin tek nedeni, aynı hatada, bizlerin karşı grubun tüm bileşenlerinin homojen olduğuna inanıp herkesi yekten suçlamamızdan geçer. kısaca, bize göre, bizden biri, ceza ehliyetine sahip olmayan masum bir bebektir.

    bunun yanında ise ahlaki yozlaşmayı cehalet ile bağdaştırmak, üst perdeden konuşmaktır. aşık veysel'i hangi ahlaksızlıkla suçlayacağız o zaman?^:"ama o istisna" diye bir şey yok. ^ mesele, "tahsilat cehaleti alır eşeklik baki kalır" atasözü kadar açıktır. nice profersörün, din görevlisinin çocuk pornocusu, tacizci olduğu çıktı. bu durumu ben köy öreneğine benzetiyorum. her köyün bir iki tane delisi olur. şimdi de global köyümüzde, nüfusa oranla aynı sayıda deli var. ama maalesef bunlar akıllı deliler ve en tehlikelileri. bunlar, vücudumuzun hergün ürettiği kanser hücreleri. bağışıklık sistemiz olan, toplumsal adalet anlayışımız ise yukarıdaki sebepten ötürü pek iyi çalışmıyor. buna bir de, işlenen suçlara verilen caydırıcı olmayan cezalar veya hiç verilmeyen cezalar eklenince, sapıtmaya meyilli olanlara içeri girmek için kapıyı aralıyor. sanıyorum otorite, doktor tarr rolüne soyunmuş ve bu delilerin tedavisi için yatıştırıcı sistemini^:the system of soothing^ seçmiş durumda^:the system of doctor tarr and professor fether - edgar allan poe^. halbuki bunlara, güllabici odunu lazım.
  10. insanları kendi konumunda kabul edememektir efendim. saygı kaybolursa bir yerde arkasından herşey gelebilir.

    saygı derken türkün kürte, sünninin aleviye, dindarın ateiste, laik olanların dindarlara saygısından bahsediyorum. bir arada yaşama kavramı kaybolduktan sonra diğer ahlaksızlıklara tarafgirlik yolu açılır.

    neden bahsediyorum: dindar görünen bir iktidarın ülkenin anasını bellediği konusunda hemfikiriz ancak %50 gibi bir kitlenin hala bu ahlaksızlığa sahip çıkmasının nedeni eskiden görmüş olduğu baskılar. kürt halkını savunuyor görünen bir örgüt 30 yıldır binlerce cana mal oldu ancak zamanında ve şimdi yeniden devletin bir halka zulmetmesi bu doğal sonucu oluşturdu.

    ne alakası var diyebilirsiniz, belki haklısınız. ancak herkesin birbirine saygı duyduğu bir ortamda ahlaksızlık ve hukuksuzlukla mücadele edilebilir. ancak hizipleşmenin olduğu yerde asıl mesele hak değil hizibinin onuru ve "düşmanlarına koz vermemektir."

    şahsen bu müesseseyi sağlıklı işletebilsek bu çöküşü geri döndürebileceğimize inanıyorum.