1. çalıştığım yerde tuvalet kilitli oluyor. yoğun bir işin arasında masadan kalktım, tuvaletin anahtarını alıp kapıya kadar geldim. sağ avucumda anahtarı tutup sol elimle kapıyı zorladım. tabii ki açılmadı. sonra "eyvah kapı kilitli, içeride kaldım!" diye paniğe kapıldım. o anda anahtarın elimde olduğu hatırlayıp biraz sakinleştim. zaten dışarıda olduğumu hatırlayınca bu saçmalık tümden bitmiş oldu.
  2. ergenlik dönemiydi, yanılmıyorsam lise 2. veya 3 sınıf. hayatımın büyük bir kısmını hem güzelleştiren, bana çok şey öğreten ve aynı zamanda hayatı bana istediği an zehir eden kadınla sevgiliyiz ilk gerçek aşk ilişkisidir benim için bu ve kafam 5 karış havada geziyorum derse her gün geç kalan ben sabah 2 saat önce kalkıp kahvaltı duş bakım vs. sahneye çıkacak gibi gidiyorum okula... gel gelelim o günlerden birinde bir kavga etmiştik ki ayrılma noktasına geldik kafam o kadar bozuk kalbim o kadar kırık. bu olayın yaşandığı akşam ise babaannem ile dedemi ziyarete gideceğiz gitmişken de yemek yiyeceğiz. yemekte de babamın aldığı balıklar yenecek. arabaya doğru yönelirken annem elime babamın aldığı ağır balık poşeti ile çöp poşetini verir burdan sonrasını tahmin ediyorsunuz herhalde. balıkları kediler yedi biz de babaannemle poşeti açınca çöple karşılaştık. uzun yıllardır bu ailede alay konusudur. babam mahalledeki kediler için kutsal sayıldığımı onlara balık mucizesini yaşatan bir kedi mitolojisi kahramanı olduğumu söyler falan.
  3. arkadaşımdan gelenler:
    -sigara paketini şarja takmaya çalışmak. bu niye şarj olmuyor diye sinirlenmek.
    -3 ü bir arada kahveyi açtıktan sonra içini çöpe döküp geriye kalan ambalajı bardağa koyarak ambalajın üzerine su eklemek.
  4. cuma günü kartımı bankamatikte unutmak galiba. hafta sonunu yurtta geçirmek zorunda kalmıştım çünkü 10liram vardı büt zamanıydı yurtta yemek çıkmıyordu ve ben borç almayı sevmem.
  5. bi gün arkadaşlarla sushi yiyoruz işte neyse dört kişiyiz hesap geldi, ben de aşırı unutkan bir insanımdır. bir yandan böyle şans kurabiyelerin içinde yazılan sözleri ve sayıları okuyoruz birbirimize bir yandan herkes kendi hesabını ödüyor..
    hesap ödeme sırası bana geldi, tam şifreyi post cihazına yazacağım arkadaşım kendi lucky numbersını okudu.. o numaraları okurken ben kendi kart şifremi unuttum.
    ama bir türlü hatırlayamıyorum yani, neyse ben bir türlü hatırlayamayınca hesabımı arkadaşıma yıktım.. sonra onu takip eden uzunca bir süre (herhalde bir ay kadar) şifremi hatırlayamadığım için kartımı kullanamadım ahdhf
  6. anahtarı kapı ziline sokmaya çalışmışlığım vardır. israrla hem de :)
    zepur
  7. ohooo ben neler yapmadım ki? selin diye selimler mi aramadım, kettle'ı ocağa mı koymadım, kurabiyeye şeker yerine tuz mu koymadım... misal 3 örnek.

    1) baharatçı yerine kahveciye girilir. (p: ben, g: görevli)
    !---- spoiler ----!

    kahveci de starbucks yani normal toz kahvenin satıldığı aktarımsı bir yer de değil.

    !---- spoiler ----!
    p: merhaba 250 gram karabiber alacaktım ben...
    g: tabii latte, türk kahvesi, mocha, cappuccino, espresso? hangisini istersiniz?
    p: toz olanı. (hadi ben daldım da kahveciye girdim. evladım sen niye bana bütün kahve çeşitlerini sayıyorsun? desene baharatçı yan taraf!?)

    2) metroya girilir, gayet normal bir şekilde kart basılır. 9-10 durak sonra inilir ardından; bir dakika burası neresi? eve gidiyordum ben!? arkaya dönülür ve ta ta... milli kütüphane! inilen durak yanlış, binilen yön yanlış ama bu akıllı ne yapar? geri dönmeye üşenip arkadaşının yurdunda akşama kadar oturur. akşam eve döner.

    3)üniversitenin ilk yılı bir hafta oryantasyon programı gördüm. program epey yoğun olmanın yanında, kampüs bir semti kaplayacak kadar kocaman. yıldız amfi adında bir yer var ve her amfi ^:biri sağda biri solda olacak şekilde^ iki kapılı.^: fakat liseden yeni fırlamış benim bundan haberim yok^ dersimizin bittiği sınıf m-303 gibi o zamanki ben için son derece değişik isimli bir yer, bir sonraki ders ise m-304'te. yani tahminimce yan sınıf, dolayısıyla yan kapı.
    her neyse gencecik bir kadının yaptığı son derece duygusal 'buraya kendi zekanız ve çabanızla tek başınıza geldiniz' temalı konuşmanın ve kişisel ağlama seansımın sonunda ikinci derse girmek için çıkıp diğer yan kapıdan amfiye giriş yaptım. 'iyi bari kimse yok istediğim yere oturma şansım var' düşüncemin ardından bir yer bulup oturdum. öğrenciler geldi, hoca geldi ve 'iktisadi ve idari bilimlerde girişimcilik' tarzında bölümümden son derece uzak bir konuyu anlatmaya başladı. bu şekilde bir saate yakın bir zaman diliminin ardından yanımdaki kıza 'sizce sanat tarihi ile reklamcılığın ne gibi bir bağlantısı olabilir?' şeklinde bir soru sordum. kız 'hiç bir fikrim yok açıkçası, ancak bildiğim kadarıyla buradakiler hep iibf'li' şeklinde bir yanıt verdi. içimden 'ben değilim ama!' isyanımın ardından el kaldırıp 'hocam sanırım ben yanlış sınıfa girdim. çıkabilir miyim?' dedikten sonra yaklaşık 8 kişiyi kaldırarak ^:belki daha fazla^ sınıftan kendimi dışarı atmak üzereydim ki arkamdan bir kıkırtı geldi. son derece cool bir havada 'yok rahat rahat gülebilirsiniz zira ben de ilk farkettiğimde kendime çok güldüm.' deyip çıktım. arkamdan kahkahalar patladı. lanet olsun her kahkaha atana -.- benden beter olsunlar -.-
  8. bi gün bornova tarafından eve dönüyorum şarjım da az. dişim için ege üniversitesi'ne gitmiştim. çok erken bi saatte yollara düştüm, aşırı sıra bekledim. dört ay sonraya gün verildi küfür ede ede metroya yürüdüm. karnım acıkmış,uykusuzum, yorgunum ve tek izin günüm böyle geçiyor diye söyleniyorum. eve gidebileceğim iki alternatifim var. metro ya da otobüs. metro ile gidecektim kent kart yetersiz bakiye dedi. kartı yüklerken dedim ya metronun ordan kim yürüyecek eve sen gel otobüse bin daha yakın inersin daha az yürürsün. neyse geçtim durağa bekledim otobüs geldi bindim. şarj da az müzik dinliyorum kapandı kapanacak telefon. koydum kafayı cama gidiyoruz. neyse böyle bi kaç şarkı atladı baktım otobüs enteresan yollardan gidiyor. lan dedim ben bilmiyorum yolları şimdi bi yerden girecek tanıdık bi yere çıkacağız nasılsa. öyle öyle bekledim. otobüse baktım herkes de bi bavullar şortlar falan. bindiğim otobüs de izban aktarma istasyonuna gidiyor. dedim bunlar izban ile denize gidenler. normal sıkıntı yok sakin. biraz geçti baktım bi sanayi bölgesi. ha dedim işte bize giderken geçtiğimiz sanayi bak geldik oralara. ama içimde bi tedirginlik giderek büyüyor. sonra bi dolmuş gördüm alakasız bi güzergah yazıyor. şoföre gittim dedim otobüs nereye gidiyor. havaalanı dedi. beynimde yankılanıyor. dedim incem. inersen en yakın izban çok uzak kalıyor bekle üç durak sonra havaalanında olcaz. dedim benim durduğum duralım güzergahı bu değildi. orda eskiden bi tek senin otobüs duruyordu ama bunu geçici olarak ordan kaldırıyorlar şimdilik durakta ki tabelada güncellenmemiş. senin hatan yok falan dedi ama bildiğin mallık yani.bekledim havaalanına gittim durduk yere iki buçuk saat geç evde oldum.
  9. 7 kez cüzdanımı , 4 kez telefonumu (ki şu an çalınmış durumda telefonum) , een az 10 kez banka kartımı kaybetmişimdir.

    bir kere de çarşıya inmiştim önemli bir şey halletmeye. hazırlan giyin çık otobüs falan çarşıya geldiğimde ne yapacağımı unutmuştum. öyle bi 15 dakika yalnız başıma dolaşıp sonra eve geri dönmüştüm. bu da en aptalcasıydı.
  10. antalya-istanbul uçuşu için havalimanına gidlip direkt pegasus' un sırasına girmem. 09:20 olan uçuşu check in monitorlerinde 09:30 diye gordugum halde killanmamak, kontrol etmemek. meger benim bilet thy'denmis. havalimanında yanlış kuyrukta beklerken kacirdim uçağı. tekrar bilet almaya gittigimde 250 lira kilitlediler. çok fena içime oturdu.

    benzer salaklığı adapazarı'nda garda tren beklerken yaptım. koca tren gelmiş, gitmiş benim hiç haberim olmadı. hani taksi olsa, otobus olsa gormedim dersin de koca tren lan, yarim saat istasyonda kalmış nasıl gormedim hala anlamadım.