• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.45)
bir zamanlar anadolu'da - nuri bilge ceylan
kasabalarda hayat, bozkırın ortasında sürdürülen yolculuklara benzer. her tepenin ardında "yeni ve farklı bir şey" çıkacakmış duygusu, ama her zaman birbirine benzeyen, incelen, kıvrılan, kaybolan veya uzayan tekdüze yollar...


  1. nuri bilge ceylan'ın 64. cannes film festivali'nde jüri büyük ödülünü kazanan harikulade filmi.

    izledikten sonra filmin hikayesinin ercan kesal'a ait olduğunu duydum. hikayenin büyük bölümünde pay sahibi olduğunu biliyorum fakat tamamının ona ait olduğu ne kadar doğru bilmiyorum. hatta bir başka rivayete göre hikaye ercan kesal'ın doktorluk yaptığı zamandan ilhamla oluşturulmuş.

    son derece ağır ilerleyen bir film ama şahsen beni hiç sıkmadı. aksine tıpkı (bkz: kış uykusu) nda olduğu gibi bir sonraki sahneyi hep merak etmemi sağladı. filmdeki bütün karakterlerin derinlemesine düşünülüp öyle yaratıldığı kanısındayım. iç anadolu bozkırının ve insanlarının çok ama çok başarılı bir şekilde işlendiğini de söyleyebilirim.

    film günahım kadar sevmediğim yılmaz erdoğan'ın sanatçı kişiliğine duyduğum saygının artmasına neden oldu diyebilirim.
    öte yandan savcı nusret karakteri değil türk sinemasında dünya sinemasında bile eşine zor rastlanır bir karakterdir bana göre.

    top gibi ağaç repliği beni her daim gülümsetmiştir.

    !---- spoiler ----!

    filmi iki kere izledim. fakat doktorun, diri diri gömülme muhabbetinin üzerini neden kapatmak istediğine dair çeşitli teoriler üretmeme rağmen bir türlü kesin kanaat getiremedim hala da getiremiyorum.

    muhtarın evindeki ayranı yok içmeye... konuşması ve arap ali'nin bagajdaki cesedin yanına kavunları koyması filmdeki favori sahnelerimdir.
    !---- spoiler ----!

    geç gelen 10 ağustos 2015 editi: filmin ve filmin yönetmeninin ismini, 65. berlin film festivali'nde altın ayı ödülü'nü kazanan taxi (taksi tahran) filminde bir konuşma esnasında duyarız. bu şahsen beni mutlu eden bir olaydır. jafar panahi'ye sevgi ve saygıyla.
  2. hepimizin gözünün önünde hikayeler yaşanıyor. bazen sıradan olan anlarda etkileniyoruz kanımıza dokunuyor ve öfkemiz fiile dönüşüyor, bazen sadece izliyoruz öylece izliyoruz işte. dehşete düşüyoruz bazen "nasıl ya buradaki bunca insan bunu nasıl normal buluyor ?!" diyoruz, içimizden diyebiliyoruz ona gücümüz kalmıştır ancak. ben böyle anlarımda derim ki ben düştüğüm dehşeti, ortadaki normal görünen şeydeki o çarpıklığı sözlerimle anlatamam yanımdakilere, oysa o bunu film yapsa hepsi anlar.
    nuri bilge'nin filmleri böyle işte acele etmeden yaşanıyor yaşanacak olan, biz ise dışarıdan ve anlayarak izliyoruz hergün yaşanan olayları, duyulan hissiyatları.

    bir zamanlar anadoluda'yı seyrettikten sonra ise merak etmiştim, bir savcının katibin gözünde nasıldır bu film diye. aslında demin de dedim ya benim cümlelere dökemediğim döksem de anlatamadığım sistemdeki yanlışarı nuri bilge çekince anlaşılmış mıdır, bunu merak ettim. geçen savcı katipliği yapan tanış biriyle günlük muhabbetler sırasında hemen aklıma geldi film. sorayım mı diye bir düşündüm tabi izlememiştir diye tahmin ediyorum. bir baktım düşünürken sormuşum. aldığım cevap beni heyecanlandırdı, şansa bak ki izlemiş. hemen sorularımı sordum, iyi ki de sormuşum anlattıklarından bir film daha çıkardı.
    -abartmış mı yönetmen ne diyorsun ?
    -valla sana şöyle diyeyim eksiği var fazlası yok.
    -bagaja karpuz falan, öyle misiniz ?
    -o köy ziyareti, otopsi sahneleri, arabadaki sohbetler, savcının iş bitsin diye minnet edip katlanması... hepsi birebir yaşanıyor. bak sen de bu meslekte olacaksın belki, sana tavsiyem canlılığını kaybetme, yani nasıl desem rehavete kapılma insanların canının söz konusu olduğu konular bunlar. aslına bakarsan hayati konular, da işte... insan sabah 9 akşam 5 yapınca iş gibi geliyor başından atmaya çalışıyorsun. anlatamadım da bak sana örnek vereyim en son başımızdan geçen olayı :
    "müfettiş gelecek, benim savcı da yeni taşınıyor baya yoğun karısı marısı uğraşıyor işte adam, başı kalabalık. ben de biraz tecrübeliyim dedim ki sayın savcım müfettişler faili meçhullere önem veriyor ben bundan çok fırça yedim, hiç de dosya almamışız, ona yoğunlaşalım. tamam dedi, gittim aldım birkaç dosya. normalde faili meçhullerde iş rutine bağlanır, gidip sorgulama bilmem ne yapmazsın çağırırsın muhtarı hatta çağırmazsın bile, aynı şeyleri tekrar eder sen de yazarsın ohh başın rahat. biz bu sefer öyle yapmadık, benim savcı genç daha, ilk görevi, ankara mezunu. ben de gencim ikinci yerim bu. aldık olayı önümüze olay da şu : "yaşlı bir kadın var evde tek yaşıyor, yarı yatalak da bir şey. eve torunu falan geldiğinde camdan anahtarı atıyor, onlarda giriyor içeri. bir gün torunu kızı falan geliyorlar cama vuruyorlar vuruyorlar anahtar veren yok. küçük bir çocuğu aralık camdan atıyorlar içeri bak babannene diye. çocuk karanlıkta korkuyor, yatıyor burada diye bağırıyor atlıyor geri. neyse kapıyı kırıp giriyorlar içeri kadın ölmüş yatakta. sonra savcı mavcı polis giriyor olaya. aslında yapılacak olan şu, yazarsın yaşlılığa bağlı ölüm diye uğraşmazsın biter. ama o zamanki savcı muayenede boyunda kırık çıkınca kıllanıp yollamış otopsiye. evde kadının emekli maaşıda bulunamamış. otopside kadının cinsel bölgesinde yabancıya ait kalıntılar bulunmuş. tecavüz anlayacağın. almış savcı başına işi." neyse on yıl olmuş bu olay çözülememiş. biz de üşenmedik tekrar yollayalım bakalım emniyet birimlerine şu dna örneğini dedik. cevaplar geliyor, uyuşma olmadı, olmadı diye. bir yerden bi dönüş yapıldı %99.999 uyuşma var. allaaah ben hemen savcıya haber verdim sevinçle. savcının normalde hemen gitmesi sorguya alması falan lazım. bizim savcı işe biraz bozuldu. tekrar aradı dna yı yolladı yanlışlık olmuştur diye. sonucu bekledik. baktı sonuç aynı kalktı gitti sorguya. sorguda adam inkar etti tabi, neyse kabul ettirdik. alt komşusuymuş zaten, o zaman atlamışlar onu demek ki. kadın meğersem yarım akıllıymış herkese iftaralar atıyormuş, bu adama da hep, karın sen yokken eve adamlar alıyor, diyormuş. adam da sürekli böyle huzursuzluk verince, sen misin iftara atan karıma gel şimdi seni ben atayım ne oluyor demiş, amacı tecavüzmüş yani ama yaşlı olduğundan kırılmış boynu, paranın da yerini biliyormuş sonradan alayım demiş."

    bu anlattığı, aldığı on faili meçhul dosyadan biri. hiç ele alınmayanlar var. ele aldıklarında ise savcının genç oluşu, müfettişin gelişi ile canlanıyorlar. nuri bilge kim bilir ne kadar böyle hikayeler dinledi de oluşturdu filmi. dediği gibi filmin eksiği var fazlası yok.
  3. nuri bilge'nin western ögeleriyle bezediği yol filmi.

    - kasaba meydanında ama'sız yuvarlanan yalnız bidon
    - texas'ın sepya ovalarında yola vuran şerifin at katarı vs anadolu'nun yeşil çayırlarında meçhule yol alan yasal mermi konvoyu
    - ufukta uzanan tren ve sarı uzun otlar arasından atı üzerinde beleren şerif naci ve ekibi

    örnekler çeşitlemeye müsait. ancak genel anlamda bir zamanlar anadolu'da, maskülen kuralları belli western evrenindeki fiziksel şiddeti psikolojik düzlemde ikame eder. gerek ikili (duello) gerekse kitlesel çatışmalarda.

    her iki örnekte de kadın ve erkek dünyalarının sınırları nettir ve çoğu iç içe geçmez. münasebetler güçlü, baskıcı ve kanun uygulayıcının kanundışılığa yakın yüzünde gerçekleşir. mert ile yavşak kolkoladır.
  4. bozkır filmini 3 saate yakın izlettirmeyi başarmış çok başarılı bir nuri bilge ceylan filmi.
    film bitti ama bendeki izleri bitmedi,
    bundan sonrası için bir devam filmi olması gerekiyor sanki, devam filmi derken filmde ki eksik kareleri tamamlamak adına bir nevi flashbacklerle dolu ikinci bir film olsa şüphesiz ki başarılı olacaktır.

    !---- spoiler ----!

    cinayetin işlenis sekli, doktorun hayattan elini eteğini çekmesi, gecmişi ve depresif halinin nedenleri, savcının karısını intihara sürükleyen nedenler, ilk akla gelen eksik parçalar. birde muhtarın evinde sofraya oturduklarında komiser naci tebessüm ettirmiştir.
    -yalnız et on numara olmuş onu diyim.

    !---- spoiler ----!
  5. bbc tarafından yapılan 21. yüzyılın en iyi 100 filmi arasına 54. sıradan girmiş, nuri bilge ceylan'ın kendine has üslûbuyla - basit bir hikâye, derin ve gerçekçi bir anlatım - alelâde bir polisiye olay üzerinden anadolu'ya, anadolu insanına, bizlere ayna tuttuğu evrensel beğeniye sahip ustalık eseridir. 2010 senesi türk-boşnak ortak yapımı filmin başrollerini muhammet uzuner, taner birsel, yılmaz erdoğan ve ahmet mümtaz taylan paylaşmışlardır.

    şu ana kadar yapılmış gerçeği süssüz ve apaçık bir biçimde anlatmaya çalışan türk yapımı drama filmlerine göre çok daha farklı ve başarılı bir yöntemle çekilmiş, sessiz, soğuk ve ürpertici atmosferi ve gerçekçi işleyişiyle izleyicinin de olayların içersinde yer almasını sağlayabilmiş, anadolu'nun fotoğrafını net bir şekilde çekip önümüze koyabilmiş, türk sinemasında bambaşka bir yere sahip etkileyici bir sinema yapıtıdır.

    yalnız türk sinemasının değil, avrupa sinemasının da başyapıtları arasındadır. maalesef, türkiye'nin öz mü öz anadolu'sunu anlatmasına rağmen, yurtdışında daha çok ses getirmiştir. böyle olmasına insan üzülüyor...

    filmin az aksiyonlu geçen abartısız ve doğal olay örgüsü içersinde verilen ince detayları o denli dolu dolu ve yerinde ki, hayran kalmamak elde değil. böylesi bir toplumunu tanımışlık, böylesi sade ve gerçekçi bir işleyişle toplumunu anlatabilirlik! ilk izleyişimden sonra üzerine biraz düşününce "evet, dedim; işte bu, bugüne dek izlediğim en iyi türk filmi." daha da ilginci, türk sinemasının en kısır dönemlerinden birinde gelmiş olması. hayranlık bir yana, nuri bilge ceylan, bir zamanlar anadolu'da ile benim türk sinemasına bakış açımı da değiştirdi.

    "(...) şimdi sıkılırsın edersin de, bir gün gelir belki burada yaşadığın şeyler hoşuna bile gidebilir. çoluk-çocuk sahibi olunca anlatacak bir hikâyen olur. fena mı? bir zamanlar anadolu'da, dersin, ücra bir köşede görev yaparken işte böyle böyle bir gece yaşamıştık. ha, haksız mıyım doktor?"
  6. !---- spoiler ----!

    filmde bütün karakterler iyiydi ve gerçekçiydi. kazma kürek bile cok hayatın içindeydi, en vasıfsız kişiler ve en vasıflı kişiler meslekleriyle anılır. ortada kalanlar isimleriyle, çünkü yaptıkları iş isimlerinin önüne geçmemiştir. kazmayla kürek de bu tarz bir detaydi bana göre.

    muhtarın kızı cay dağıtırken oradaki herkes her türlü kimlikten arınmış saf erkektiler. savcı, doktor, komser, polis, katil sıfatları güzellik ve saflık karşısında mağlup oldular.

    savcı karakteri çok gercekciydi. karısının kendisine kestiği cezayı inanmak istemeyerek reddetse de her saniye evine gidip başını yastığa koyduğunda ne olacağını düşünüp durdum. doktor en az bilinendi, hikaye anlaticisi denilebilir bence ona. zaten de hikayenin sahibi o sanırım.

    son sahnede diri diri gömülmeyi reddetmesi bana göre oyle birşey olmadı demesinde gizli. öyle bir olay yaşamış, bir caniyle geceyi geçirmiş hatta ona sigara ikram etmiş olmak istemedi. ona fazla geldi bu, savcıya benzer bir tavırdı.

    konuşacak cok şey var bence her sahne her karakter uzatılabilir. kısacası bu ülkede nuri bilgeden başkası film çekmesin diye düşündüm. bütün sermayemizi yatirabiliriz kendisine ziyan olmaz.

    ha sıralamada kış uykusunu daha öne alırım ama onu da diyim.

    !---- spoiler ----!
    abi
  7. nuri bilge ceylan'ın en iyi filmidir.kamera arkasını izlerseniz nbc sinemasını daha iyi anlarsınız.oyuncu yönetimi,detaylara verilen inanılmaz önem,oyuncuları tekrar tekrar zorlayıp bütün ezberlerini bozması izlemeye değerdir.cannes film festivalinde jüri büyük ödülünü başka filmle beraber almıştır.birde ödül konuşmasını yaparken jude law'ın nuri bilge ceylan'a o kadar büyük bir hayranlıkla bakışı var ki gerçekten çok ilginç. cannes jüri büyük ödül
  8. kırıkkale keskin ilçesine bağlı köylerde çekilmiştir. yılmaz erdoğan, ahmet mümtaz taylan ve ercan kesal oyunculuklarıyla estirmiştir.