1. bir whatsapp mesajıyla kız arkadaşımı terk eder gibi bırakacağım seni. odam dolacak, tabağım eksilecek, adım silinecek. kısa sürecek, hem de çok kısa. hiç olmamışım, orada hiç bulunmamışım gibi unutacaksın beni. hatta yokluğumu bile fark etmezsin belki. zaten en başından beri olmasam da olurdu. son bir hediyen olarak birkaç bira içeceğim, sokaklarında gezeceğim, kısa değil, yeterince uzun da değil, buruk bir elveda verip sevdiklerimi üzeceğim. işte o zaman tembel bir adam olmadığımı ilan edeceğim. bencilliğim için özür dilerim ama senden değil.
    bozuk
  2. bugüne kadar kadınların hep ikinci tercihi oldum.

    sebebini hiç anlamadım bunun ama cidden insan uyuz oluyor hep birilerinin ikinci tercihi olmaya.

    böyle olduğu için de bir kadın beni seviyorsa "kesin birilerinden yüz bulamayıp bana gelmiştir" diye düşünüyorum artık.
  3. kaç kişiyi üzdünüz şimdiye kadar ya da kaç kişiyi daha üzeceksiniz? yanlış mı anlaşıldınız yoksa hiç mi anlaşılmadınız? nasıl mutlu oluyorsunuz ya da onu geçtim ne için yaşıyorsunuz? çocuk sahibi olma sorumluluğunu alabilen insanlar haricindekilere soruyorum. ne için yaşıyorsunuz?

    yarın sevişeceğiniz bir kadın için mi? yoksa bir gelecek ay alacağınız araba için mi? aklınızda bir iş var onu mu yapmak için mi? nasıl hayal kurabiliyorsunuz hala? yormadılar mı sizi? hiç mi yalan söylemediler size? hiç mi her şey bombok olmadı sizin için?

    ne için yaşıyorsunuz, yalvarırım anlatın bana. yarın sabah uyanıyorsunuz, hepimiz uyanıyoruz ama gerçekten akşamında sabahına uyanmak için mi yatıyorsunuz?

    vites sisteminin nasıl çalıştığını boşver, neden vites olmak zorunda arabalarda bana onu açıklayın önce.

    altı bozuk evlere kaçak katlar çıkmaktan başka bir şey yapmıyorum gibi geliyor bana. kaç kişi arkasında bırakacağı kişiler olmasa çoktan veda etmişti bu hayata?

    neyin peşindeyiz, neden bu kadar zorlaştırıyoruz her şeyi? yetinemiyoruz. hiç bir şeyle yetinemiyoruz. yalnızlık bile neyimize yetmiyor bizim? her zaman sahip olmadığımız bir şeyin peşinde koşuyoruz ve sahip olduktan sonra da sahip olmadıklarımıza özeniyoruz. bu döngü ölüme kadar devam ediyor. yoruluyoruz, sıkılıyoruz, bıkıyoruz.

    şimdi kime dokunsam ağlar kucağımda. şimdi kimi sevsem, ihtiyacı vardır benden önce.

    bu kadar milyon insan şimdiye kadar nasıl yaşadı bilmiyorum ama şimdi kime baksam yaşamakta zorlanıyor.

    kime baksam gülüşü yalnız, uykusu ağır.

    biz mi yapıyoruz bunu kendimize?

    ben mi yapıyorum bunu kendime?

    hı?
    isk
  4. ben, insanları ve özellikle hayatıma giren kadınları dinlemeye, ne düşündüklerini, ne istediklerini anlamaya ve onların da isteklerini, düşüncelerini, duygularını dikkate almaya, onlara uyum göstermeye karar verdim bir müddet önce. benim için çok zor ama gayret ediyorum, çaba sarfediyorum, uğraşıyorum. kolay değil, hiç kolay değil. sakin sakin tüm dikkatimi vererek dinliyorum, zaten kalp kırmam dikkat ederim, kırmaktan kastım kalp kırmak değil anlayacağınız,kırmaya çalışmıyorum. yani kendi isteklerimi elde etmek için uğraşmıyorum. hadi onu geçtim, bildiğin benim hayatima, hayat tarzıma müdahelelerine ses etmiyorum. 40 yıldır sol kanatta fırtına gibi esiyorum ben, otomatik pilotta ellerimi bırakarak, gidonu tutmaksızın kırıyorum o açılan kartları, o taktik ve stratejileri. bazı yolları ben açtım ve hala benim ayak izlerimi takip ediyorlar. ama dediğim gibi değişmeye çalışıyorum. onlar neyi, nasıl isterlerse uyum gösteriyorum, en azından uyum göstermeye çalışıyorum.

    neyse dün akşam evine davet etmişti ve bir şey yapmak yok, sadece sarılıp uyumak istiyorum demişti 8-10 kere. gittim, yemek yapmış, böyle mi denir bilmiyorum ama sofraya sunum^::)^ hazırlamış. mumlar, süsler, bir takım garip dekoratif sofra, masa alet, edevatları falan. her neyse, son 15 günde toplam 40 saat uyumuş, uyumamıştım^:sağolsun:)^ ve daha da önemlisi o öyle istedi diye, gece yarısına kadar epey lafladım, sohbet, muhabbet gırla ama saatler 12'yi gösterdiğinde yatağa gidelim dedim ve ben gerçekten sadece sarılıp uyudum.

    cumartesileri çalışıyorum. sağolsun, ondan rica ettiğim gibi sabah yedide beni biraz uğraşarak uyandırdı, biraz daha uğraşarak yataktan kaldırdı. 20 küsür yıldır kahvaltı yapmıyorum ve biliyor. kahvemi hazırladı. şimdi bu dediğini yalanlıyor ama ve booom zaten sarılıp uyudun, bir şey yapmadın dedi yüzünü ekşiterek.

    benim, kasıklarımı geçtim, karnım ağrıyor, sancıyor. öksüremiyorum bile. sanki iki tarafımda da fıtık varmış gibi hem kasıklarım, hem de karnım. bitik durumda bütün bölge. gece boyunca, olmasına rağmen 5-6 kere gidip gidip idrarımı yapamadım. ancak sabah, o da azıcık bir şey yaptım, yapmadım.

    kadın... kadın yorucu bir şey. çok vakit alıyor, çok yoruyor. erkekler birazcık ilgimi çekse ipne olurum şerefsizim. kadınlarla uğraşılmaz.
  5. insanlara olan güvenimi yitirmeye başladığımı hissediyorum. bu yüzden şu sıralar soyut ve gerçek olmayan şeylere yöneldim. bu boktan bir his ancak elbette kendi başıma yapmadım. sanırım uzun süre aşka dokunmayacağım. onun bana dokunmasını bekleyeceğim. geçmişe dönmeden, geleceği tahmin etmeden, dediğim gibi hiç dokunmadan yani.

    bazen böyle bir kuyu gibi oluyor içim. dışarıdan içeriye doğru bağırdığımda yankılanıyor her yanı. aynı sesle. aynı tınıyla. içinden söküp attığım, kuyudan yukarı kazıya kazıya fırlattığım her şeyin yankısına benziyor sanki bu. ya da ben öyle saçmalıyorum. keşke bir sincap filan olsaymışım. masum ve net. ya da bir ağaç. bir kavak mesela. hayır o çok uzun, kuyu kadar. hem her rüzgarda sallanmak istemiyorum. zaten insanken yeterince yaşıyorum bu sallantıyı. sebepler farklı. insanlar da mesela çok tuhaf. birlikte sözler verip düşler kurup bir süre sonra ayrılıp hiçbir şey olmamış gibi sürüp geçiriyorlar hayatlarını. hiçbir şey olmamış gibi yaşamak çok zalimce. en iyisi soyut yaşamak, gerçeklikten uzak ve bir o kadar bağımsız. ve ben de hikayeme üçüncü şahıs olarak devam ediyorum şu anlık. hikaye geliştikçe boka sarıyor ama bakalım. ana karakter çok salak. keşke ölse.
  6. geçen sene, yaptığım hatalar yüzünden 2,5 senelik ilişkim enkaz haline geldi ve bitti... hala seviyorum... 6 ay aradan sonra, 3 hafta önce yeniden iletişime geçtik ve anladım ki onun sevgisi de - tüm kırılmışlıklarına rağmen- devam ediyor...

    tabi ki şu an naz aşamasında, ancak kısa bir süre sonra inadını kıracağına ve ilişkimizin yeniden başlayacağına inancım tam...

    severken ayrılmak çok zormuş... bunu anladım.

    edit: imla
  7. geçtiğimiz hafta sonu 4 ayrı kişiden 4 farklı olayla ağzımın payını aldım. durumu anlattığım kişiler çok güven veriyorsun, insanların egosunu tatmin ediyorsun bunları yapma hakkı elde ediyorlar diyor. çok mu şey istiyorum. samimiyetsiz ilişkiler olmasın, insanlar dürüst olsun, çıkarları uğruna ne kendi kişiliklerini heba etsinler ne de karşı tarafı çıkmaza sürüklesinler.

    ilk 3 olayı iyi kötü atlatmıştım, dedim tamam ya bunlar daha önce de karşılaştıklarım sorun değil hallederim 2 gün somurtur üçüncü gün gülerim dedim. ama sonuncusu çok ağır geldi sözlük. her ne kadar duygularımı belli edemesem de, karşı tarafı sevildiğine inandıramasam da benim hissettiğim duygular bunu haketmedi.

    ilk olayı yaşadığım kişi anladı az çok yaptığının hoş olmadığını bahaneler üretti belki gerçek belki yalan. sonuç ? ona attığım son mesajım benim kırgınlığımdan uzak, atatürkçülük üzerine. ne yani açık açık kırıldım demedim diye günlerce mesajına cevap vermedim diye mi sonunda konu kırgınlığımdan koşarak uzaklaşıp ülkenin bu lanet durumdan senelerce çıkamayacak olmasına geldi. ben yine kalakaldım ortada anlayacağın sözlük :)

    hani küçükken ne hissediyorsak en yalın haliyle söylerdik ve biterdi ya sadece söylediğimizi yaşar o an ondan ibaret olurdu. en saf, en yalın halimizdi o oysaki. şimdi bende söylüyorum sözlük en saf, en yalın halimle.
    içim parçalanıyor..
  8. sevdiklerinizi önce kırıp sonra neden pişman oluyorsunuz? bu hayat bu kadar gurur yapacak kadar uzun değil ya. valla.
  9. hiçbir şey için enerji ve arzum yok. bugüne kadar sevdiğim, keyif aldığım şeyler etkisini tamamen yitirdi. bundan daha kötü olan ise durumun tersine dönmesini, bunun olmasını tek bir şeye şartlandırmış durumdayım. bu tek şey gerçekleştiği zaman kendimi bulacağımı, doğrularım ve yanlışlarımı uygulamaya koyacağımı biliyorum. aklımın kapısının ardında harikalar diyarı var. bu kapının tek bir anahtarı olması ve bu anahtarın herkesten farklı bakan bir çift göz olması çözümü imkansız bir hale getirmekte. aksine bir türlü kendimi ikna edemiyorum.
  10. büyük bir şehrin merkezi bir ilçesinde oturuyorum, her akşam aynı meydandan çirkin binalar ve kahve önünü mesken tutmuş tedirgin edici bakışlara sahip orta yaşlı adamların arasından eve doğru yürüyorum. kafamı nefes almak için birkaç saniyeliğine göğe kaldırdığımda güneşin pembenin en güzel renklerini etrafa saçarak battığını fark ediyorum ama çirkin binalar tüm zalimlikleriyle ufku kapatmış. bir yerlerde batan güneş görünüyor, bir deniz kenarında birleri o gün batımında huzuru buluyor ama zalim binalar benden günün benim için tek güzel anını çalıyor. o yolu her akşam yürürken tüm binalardan nefret ediyorum.
    bugün umut üzerine düşündüm, yarım kalmış bir şeyler yaşadığım birine dair umutlarım. umut biterse acı da biter, dedi, bir dost. inancım biteli çok oldu umut nasıl biter bilemedim. gönlümün delice istediği ve çabucak kaybettiği şeyin artık gerçekleşmeyeceğine dair tüm varlığım üzerine iddiaya girecek kadar eminim.
    fakat bu iddiayı kaybetmeyi çok isterdim.
    işte böyle bir çıkmaz bugün de canıma batan çirkin binalar arasında.