1. bugun cok zor bir gun oldu benim icin.uzun zamandir sehir disindaydim,alismisim yogunluga,gezinmelere.bir anda evdeki sakinlik balina kuyrugu gibi carpti.hafif dalgalanma oldu,sarsıldım.
    cok çıkmak istedim delice yağan yağmura.beraber danslar yapmaya.ama sanki arkadan biri tutuyormus gibi zimbalandim oldugum yere.
    otururdum boyle bir banka.denizin en sonlandigi yere dogru bakardim.minnak cocuk sesleri gelirdi arkadan.huzur duyardim,guvenli hissederdim.ilk defa iki tekerlikli bisiklet surermis gibi.basarmis hissederdim belki kendimi.
    uzaklardan bir ucak süzülürdü.sanki bir an onun icinde olup kendime bakarmis gibi hayaller kurardim.
    icime cekerdim en derine tertemiz havayi.
    simit kemirirdim belki en kavrukundan.ustume dokulen susamlari toplardim parmagimla birer birer.
    belki yapardim sanki hic yapamayacigimi dusunurken belki olurdu hic ihtimal olmazken yaratirdim belki o şansı kendime hic yuzdelik yokken oluru yoktu belki de oldururduk ya biz ben ve kendim
  2. canım kardeşim bugün baktım 5 ay oldu sen gideli. neden diye sorma ansızın geldin aklıma. atlatamadım be kardeşim alışamadım yokluğuna kimse alışamadı annen, baban, bizler hani yaz geliyor senin sandalyen boş şimdi. ve hiçbir zaman dolmayacak. kolay değil kimse için senin yokkluğun. bir daha aynı masada çay içemeyeceğiz, bölüşeceğimiz bir yokluğumuz olmayacak. hani sana anlatmıştımbir kızı çok seviyorum diye sen düğünümde olamayacaksın be kardeşim. ardında bıraktığın bizler belki ölmüyoruz ama niye yaşadığımızı da bilmiyoruz be kardeşim. affet beni seni üzdüğüm her an için affet. hiç beklemediğim anda öyle bir tokat yedim ki hayattan. insanın canı pahasına güvenebileceği kaç kişi tanır ki hayatta? yokluğun çok büyük be kardeşim.
  3. dün doğum günümdü. sabah uyandım, kendime patates kızarttım. temizlik yaptım, çiçeklerin toprağını değiştirdim. ikindi vakti oturdum, karşıdaki gürgen ağacını izledim. keşke kendi toprağımı da böyle kolay değiştirebilsem diye düşündüm. aynı yerde köklenip etrafa sarılmaktan bıktım.

    pek fazla kişi kutlamadı, anne babam bile. bir ara buna üzülecek gibi oldum, çabuk toparlandım. hâlen doğum günlerine "inanan" biri olduğuma kızdım.
    güneşin batışını izledim. ölüm var. doğum günümü bir kez daha görebildiğim için şükredip yeni yaşımı bir kez daha dargın aldım.

    sevgilim hayat, burada sana başka türlü hayran biri var. itme beni, beni zehirleme, süründürme, kayığımı alabora etme artık.
    nisa
  4. çalışmak
    ve
    dua etmek
    bunlar bahaneler, uzanilamayan hayatlara daha az özenmek icin uretilmis bahaneler.
    her şeyi başkalari için yapan, yaşayan bu hayvan silsilesinden boynuma kadar boğuluyorum
    her şeyden kurtulmak istiyorum
    bu şehirden, okuldan,
    iç sıkıntımdan.
    bir şeyin sonuçlari için bir şeylere göz yummanin zavalliligi ne zaman bitecek
  5. en mutlu olduğum anın fotoğrafını bile siyah beyaz yapsam, sanki o an geçip gitmiş ve ben ölmüşüm gibi bir hüzün kaplar içimi. birden bire "ya ne gündü, iyi ki hayatımda öyle bir süreç oldu" modundan "işte geri döndürülemeyecek bir güzel an daha böyle kayboldu, geriye anısı kaldı" moduna sürüklenirim.

    hayatım da öyle gidiyor aslında senelerdir. hiçbir zaman her şey yolunda gitmedi ama, en yolunda gidebilecekmiş gibi durduğu anlarda bile bir siyah beyazlıkla geçti zamanım. sanki biri nöronlarımın arasındaki serotoninleri düzenli olarak vücudumdan söküyormuş gibi. sanki, hayata dair en güzel fotoğrafların tümü renklerini yitirmiş gibi.

    ve artık siyah beyaz bir filmde oynuyorum. hayatıma güzel ne katsam, "başkası yaşasa güzel bir hayatı olabilirdi" diyorum. bu da pek doğru değil, bir kandırmaca sayılabilir aslında, fakat kaliteli bir çevrem ve değerlendirmeyi başarsam ilginç olanaklarım varmış gibi geliyor. tüm sorun, o renklerin kayıp oluşu.

    bunun ayırdına birkaç gün önce gerçekten hissederek vardım. aradığım renklerin ne olduğunu, o renkleri eskiden hiç aramadığımı, şimdiyse arasam da bulamadığımı anladım.

    tek'liğin ve ben'liğin verdiği keyfe tutkunluğumu bilen bilir. fakat ben kum tanesiysem, içimi bir çöl haline getirdim. öyle bereketsiz, öyle kurak ki, bir kaktüsü bile yok artık. kırılmaz, avuca hapsedilmez, ama kum işte. üstüne bas, tekmele, umursama, kum hep kum. aşındır, yine kum. aşındırma, kum. sadece kum.

    egoist biri miyim? bencil miyim? belki. sanırım. çıkarcı değilim de aslında, ama yıpratıcıyım. yıkım ustasıyım ben, başka türlü kendimi unufak edip çöle çevirebilir miydim? kendimi ufaladıkça, "sonunda bir atom bombası çıkacak içimden!" umuduyla, sadece daha küçük ve geçimsiz, biçimsiz parçalar edindim.

    !---- spoiler ----!

    i can't explain, you would not understand
    this is not how i am
    i have become comfortably numb

    !---- spoiler ----!
  6. biraz önce yaşadığım aydınlanmayı paylaşmak istiyorum.

    benim bir kuzen var, annemin teyze oğlu. bu bakımdan aslında annemin kuzeni ama neyse. kendisi benden 5-6 yaş büyük, biz ona kısaca feyzo diyoruz.

    bu feyzo abi, bir yeri bir yerine denk bir şekilde gezen bir abi. milletin "bir kıza bak bir de yanındaki ayıya bak!" dediği ayı kendisi. yani aslında ayıya benzemiyor, hatta çok çelimsiz ama hafiften de tipsiz.

    bu herif böyle 3-5 senede bir ortaya çıkıyor. kaşla göz arasında bana yaşam koçluğu yapıp sonra geldiği deliğe si.tir olup gidiyor. mesela bundan yaklaşık 10 yıl önce üniversite tercihleri zamanı bu yine ortaya çıkmıştı. üst kattaki dayımlar yazlıklarına gittiğinden, dayı oğlu, ben bir de bu feyzo, geceden sabaha kadar fifa falan oynayıp öğlene kadar yatıyorduk. işte fifa oynarken, ağzından sigarası sarkarak "sen git fen-edebiyat oku, profesör ol!" dedi. fifa'dan mı, koladan mı bilmiyorum böyle bilinçaltıma işledi o tavsiye. hala doktora falan uğraşıyorum.

    2-3 sene önce tekrar ortaya çıktı bu. iş icabı benim şehrin yakınlarında dolanıyormuş. geldi, bir kafeye gittik nargile içiyordu, dedim "ya abi ben tekrar kik boksa başlamayı düşünüyorum." nargileden derin bir nefes çekip " oğlum manyak mısın, amele misin fıstık gibi fiziğin var, git tenis oyna!" dedi. nargilenin etkisinden midir nedir yine böyle beynimde yankılandı her kelimesi.bu arada kendisinin de tenisle falan alakası ne ben de çözemedim. feyzo ertesi gün çekti gitti. bir daha haber alamadım.

    geçtiğimiz günlerde gittim tenise başladım. ben hayatımı bu ibneyi memnun etmek üzere yaşıyormuşum da haberim yokmuş.

    buradan sana sesleniyorum eyy feyzo!!! abi doktora tez konusu tavsiyesi verir misin?
  7. bildiğim -hatırladığım- 7 yıldır uyku ile ilgili problemlerim var; önceleri sabah yatar öğlen uyanırdım, sonraları ise normal insanlar gibi gece uyumaya başladım sık sık uyanarak tabii.

    samimiyim uykunun nasıl bir his olduğunu unutmuştum. sık sık uyanmaktan kastım on dakikada bir olduğu için.

    şimdi mi? güzel, bana sarılan bir kol hissedince her şey çözülüyormuş. mesele güvenmiş; geceleri tekrarlanan sesler, yalnızlık, takıntılı düşünceler ve neticesinde uyuyamamak.. her şey var işte içinde.

    ama tabi hala bazı geceler uyumuyorum. şimdi bir üst seviyesi oldu, sık sık uyanmak bitti. iki gün uyumama rekorum var mesela.

    düşünüyorum. o’nu.

    bazen nefes almayacak derecede endişeyle, bazen göğü çekerek içime sevgi ve özlemle.

    çözmek istediğim çok şey var: ona dair değil, bize dair. ya da her şeyi karman çorman ederek düğümlemek istiyorum bizi birbirimize.

    sevebilecek her zerremi ona feda ettim. nefessiz her anına nefes olmaya geldim. kim bilir?

    mutlu gecelerin, mutlu sabahı peşin sıra kovalayacak. ümitle.
  8. gelin biraz muhabbet edelim. tatlı yiyelim tatlı konuşalım derler. ben az önce biraz helva yedim. siz konuşmayacağınıza göre tatlı yemeseniz de olur. isterseniz yiyin. orası size kalmış. saat geç oldu valla.

    üstümüzde bir araba var artık. ama çok üstümüzde. baksak göremeyiz. o da bizi göremez. çin seddi'ni falan görür ama. çocukluk hayalim olan, hala daha yapmak istediğim şeyi o arabanın içindeki starman yaptı. david bowie dinle dinleye uzaya gitti. yolun açık olsun güzel adam. ne diyelim.

    robotlar az kaldı dünyayı ele geçirmeye başlıyordu. ama engelledik. sıkıntı yok.

    neyse bırakalım gündemi. bizden konuşalım. aramızdaki bağlardan değil. kendimizden. yunus emre'nin "bir ben var benden içeri" dediği benden konuşalım.

    en son ne yediniz? sevdiniz mi? afiyet olsun. sevin ya da sevmeyin. mutlu olun. yiyebildiğiniz, o yetiye sahip olduğunuz için mutlu olun.

    en son ne zaman spor yaptınız? çok oldu mu? arayı açmayın. çıkın yürüyün en azından. koşun. rahatça dolaşabilmenin, koşmanın kıymetini bilin. temiz havayı ciğerlerinize doldurun. evinizden, odanızdan çıkmak ne demek. farkına varın. temiz hava almak için kafanızı pencereden uzatmayın. gökyüzüne bakın. doldurun ciğerlerinizi.

    en son ne zaman kahkaha attınız? "gülecek hal mi kaldı?" diyorsunuz değil mi? kaldı. kalsın. gülmek için sebep aramayın. gülebiliyorsanız gülün. sevgiliniz mi trip attı? ne büyük dert. dersten mi kaldınız? keşke biri gelip kafanıza sıksaydı. sınavı mı kazanamadınız? öldünüz demektir. değil mi? değil. ölmezsiniz. öyle kolay ölünmüyor. yaşıyoruz işte. öyle ya da böyle yaşıyoruz. gülün o yüzden. salak salak triplere girmeyin.

    en son ne zaman bir cafede oturdunuz? içeceklerinizi yudumlayıp sevdiklerinizle ne zaman vakit geçirdiniz? fırsat olmuyorsa fırsat yaratın. nasıl güzel bir şey olduğunu fark edin. her gün yapıyorsanız bile, her gün yapabilmenin güzelliğini fark edin.

    en son ne zaman toplu taşımaya bindiniz? kendi başınıza bir yerlere gidebilmek ne güzel değil mi? insanlarla iç içe. arada biri dikkatinizi çeker bakışırsınız falan. müzik dinler, kitap okursunuz. durağınız gelir inersiniz. arabaya mahkum olmamanın mutluluğunu yaşayın.

    en son ne zaman intihar ettiniz? etmediniz elbette. peki düşündünüz mü? geçti mi aklınızdan ciddi söyleyin. geçmedi hiç değil mi? geçtiği anda artık siz eski siz olmuyorsunuz. o yüzden geçmesin. birileri için değerli olduğunuzu her fark ettiğinizde, annenize her sarıldığınızda, kardeşlerinizin gözüne her baktığınızda, sırtınızda bir arkadaşınızın elini her hissettiğinizde aklınıza o an geliyor. "ya" diyorsunuz "yapmış olsaydım". kimleri üzerdim. şu an mutlu ettiğim insanlar, beni hatırlayıp ağlar mıydı? aklınızdan silemiyorsunuz bu soruları. o yüzden yapmayın.

    yemek yiyebilmenin, gezip dolaşmanın, bir yerlerde oturmanın hatta yaşamanın kıymetini bilin. annemin gözlerine bakıp "son haftalarda yaşadığımın farkında değilim" demiştim. zaman kavramını yitirmiş, bembeyaz bir suratın içinden solmuş gözlerle anneme bakarak kurmuştum bu cümleyi. ve işte bu yüzden. yaşadığınız için mutlu olun.
    jimi
  9. uzun bir iç dökme olacak. yaşım 23. ilkokul zamanlarında aşırı girişken, popüler bir çocuktum. nerede bir hareket var ben oradaydım. ortaokulda başka bir mahalleye taşındık, okul değiştirdim. içime kapandım. eski ben değildim artık. az arkadaşım vardı. yalnızca ders başarısıyla biraz sivriliyordum. ortaokulun son senesiydi bu kez de sınıf değiştirdim. daha çok şımarık bebenin olduğu sınıfa geçirdiler beni. iyice değiştim. adımı bile bilmeyen sınıf arkadaşlarım vardı. bense fil hafızam sebebiyle hala hepsinin ismini hatırlıyorum. geldik liseye. tabii artık zaman geçiyor. ergenlik, lise, farklı bir çevre. sanıyorsun ki hayatın biraz olsun değişir. o dönem zaten karşı cinsin ilgisini bekliyorsun. zerresini göremiyorsun. 10.sınıf. onu gördüm, uzaktan uzağa ölüyorum aşkımdan. hic tanımıyorum nasıl bir insan hic bilmiyorum ama o yeşil gözleri aklımdan çıkmıyor. o sene fark ediyorum ki koridora bile çıkmak fobi benim için. teneffüslerde genelde sınıftayım. koridorda tedirgin oluyorum. sanki herkes beni izliyor, yürüyüşüm halim tavrım garip. sırf belki onu görürüm diye çıkıyorum yine de. zaman geçiyor. 11.sınıf. canım halam hasta. kanser bütün vücuda yayılmış. tedavi işe yaramaz diyorlar. hasta haberiyle ölümü arası 6 ay. büyük yıkım. aylardan mart. zaman geçiyor. 12. sınıf. sınav senesi, pek mühim. baştan sıkı tutuyorum. bu zamana kadar kimseden ilgi görmedim. hala onu seviyorum. ama kahretsin ki açık lise davasına okulda değil artık. göremiyorum onu mutsuzum. eylül geçiyor, ekim geliyor. babamda bir tuhaflık var. önce herkes psikolojik bir rahatsızlık sanıyor. bu bile ailemiz için büyük yıkım. halamın ölümü babamı derinden etkilemiş. bize öyle diyorlar. bir iki hafta ilaç tedavisi. yok fayda yok. araştırılsın deniyor. ablam başka ilde işe başlamış. annem babam üniversite hastanesine gidiyorlar tedavi için. ben evde yalnızım. yaşım 17. hayatımda ilk kez 3 hafta yalnız kalıyorum. bu arada tetkikler yapılıyor, değişik tedavi yöntemleri. yok , yok, yok. yine tetkikler... milyonda bir görülen hastalık diyorlar. şaka gibi. tedavisi yok. sebebi belirsiz. ömür biçiyorlar. bu daha iyi günleriniz diyorlar. annem inanmıyor. babamı izmir'e götürüyorlar. perişan bir 5 gün daha. ablam geliyor artık birlikteyiz. oradan da aynı sonuç. zaman geçiyor. çok zor zamanlar. babam gözümüzün önünde eriyor. dağ gibi asker. öyle hasta ki. her şeyi unutuyor bir bir. konuşmayı, yürümeyi, her şeyi. oturma odasında ona yatak yapıyoruz. ben okula dersaneye koşuyorum ama biliyorum bitti artık. yapamam bir şey. bir yandan gerizekalı akrabalar, bir yandan babamın gözümüzün önünde eriyisi. ygs'den bir hafta önce yoğun bakıma kaldırıyoruz babamı. 5 ay. her allah'in günü kameradan izlemeye gidiyoruz. hep kötüye gidiyor. uyutuyorlar artık. kasılmasın, krize girmesin diye. berbat günler. sınavlar geçiyor. bir sürü salakça soru. insanların patavatsızlıkları. bir ağustos gecesi ben kameradan izlemek icin gitmiyorum hastaneye. yatakta ağlarken arıyorlar. yücel amcanlar almaya gelecek. hastaneye gel. biliyorum babam gitti. ama dua ediyorum. çok dua ediyorum. sonrası hiçlik gibi. daha kötü günler. saçma sapan insanlarla daha çok mücadele. bu sefer hem kırık hem yalnız. sınav sonucu kötü. seneye bir daha denersinler... zaman geçiyor bu sefer daha da zor. tekrar hazırlanıyorum sınava yarım yamalak. babam hastayken bana "sen sehir dışında okuyamazsın baban da iyilesmeyecek burda bir bölüm yazıver" diyenlere inat şehir dışında okuyacağım diye tutturuyorum. annemle ablamı bırakıp izmir'e gidiyorum. ablam 2. üniversite başlamış ben izmir'de. babamızın istediği meslek için okuyoruz. üniversite 1. berbat bir yurtta berbat bir sene. hayat çok zor. ailemle ilgili konusmak istemiyorum. kimselere babamı anlatmak istemiyorum. 1.sınıf öyle böyle bitiyor. ama bir de bana sorun. kaç kez ağlıyorum. ablam her seferinde çık gel senden olmaz diyor. yediremiyorum kendime. 2.sınıf nispeten iyi. yeni bir yurt, iyi bir arkadaş. 3.sınıf belki de üni. hayatının en güzel senesi. 4.sınıf. berbat başlıyor. en yakın arkadaşının başına tahmin edemeyeceğin şeyler geliyor. kpss belasına it gibi çalışıyorsun. yeni güzel insanlar dayanma gücü veriyor. ve final. okul bitti. koca üniversite hayatı ot gibi bitiyor. yalnızca bir iki iyi arkadaş. senin o kitaplarda okuduğun, hayal ettiğin üniversite ortamı nerede? yok. ve bir de 2 yıldır olmayacak dua amin dediğin aşırı çetrefilli ne idüğü belirsiz bir gönül hadisesi. ve şimdi sene 2018. kpss'den aldığın puan bir halta yaramaz. elin böğründe kalmışsındır. eve dönmüşsündür. aşırı tesadüfi bir şekilde girdigin ales yds bir işe yarar. yüksek lisansa kabul. ayrıca öylesine girilen üniversite sınavından sürpriz bir lisans daha. dalgasına ikisine de devam. vay be. ne hayat ama değil mi? merak, korku, bezmislik, kendinden geçmişlik hissi. gecenin 2'sinde kalbini sıkıştırır. ve sen nedensizce bu yazıyı yazarsın. hayatımı yazsam roman olur mu ki?

    edit: yazım yanlışlarını düzeltmeye mecalim yok. varsın böyle kalsın.
  10. butun peluş oyuncaklarının icindeki elyaf sökülmüş de yastiga eklenmis gibiyim. yine de hala noktalama işaretlerini kullanabilirim. hepizini öptüm.