• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.99)
Yazar albert camus
yabancı - albert camus
konusu çok basittir. öyküdeki her şey çok kısa bir zaman aralığında olup biter. cezayir’de, bir rastlantı sonucu, bir arap’ı öldüren orta sınıftan bir fransız, mersault, kendisini adım adım ölüme götüren süreci kayıtsız biçimde izler. diğer kişilerin adı anılsa da, roman kahramanının adını bile öğrenemeyiz (burada kafka etkisinden söz edilebilir). camus’nün yabancısının yabancılaşmasını kendi ağzından şöyle aktarabiliriz; ‘yani bu işin benim dışımda görülüyor gibi bir hali vardı. her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu, kaderim bana sorulmadan tayin olunuyordu (...) iyi düşününce söylenecek bir şeyim olmadığını anlamaktaydım. kendi kendimi seyrediyormuş gibi bir hisse kapıldım.’ kitapta, meursault'un topluma, kendine, ölümü bile kabul edebilecek kadar hayata , kısacası tüm varoluşa yabancılaşması yalın bir dille anlatılır.


  1. varoluş konusunda öncü kitaplardan biri olarak bilinir. varoluşun özden önce geldiğinden bahsetmez belki ama annesi öldüğü için ağlamayan bunu normalleştirilmiş insan davranışlarından uzak tuttuğu için toplumca yargılanan, sırf bu yüzden bir özlük durumunda işlediği cinayet ile yargılanırken aslında toplumsal örgüye karşı durduğu için cezası kesilen bir adamın üzerinden anlatılmaktadır. cinayeti sıcak hava yüzünden işlediğini söylediğinde aslında birebir gerçekleri aktaran kahraman yargıçları bundan önce de gidip seyretmektedir.

    kitabın bazı insanlarca çok fazla büyütüldüğü söylenmekte. bunların hiçbiri doğru değil. camus'nun böyle okuduğundananlamayan insanlarca böyle yorumlanması bence önemsiz. özellikle bir piyasa üzerine yazılmış bir eser değildir. yani demek istediğim bazı insanlar bu zamanda yazılmış olsaydı bu kadar ilgi görür müydü diye yorumlamak aymazlıktır. böyle diyen arkadaşları best seller polisiye romanlarına yönlendirip alışveriş merkezlerinden ve süpermarketlerden kitap almaya devam etmelerini tavsiye ediyorum.
  2. ilk okuduğum albert camus kitabı. bir arkadaşın tavsiyesiyle başladığım ve devamında bende yarattığı etki ile aç bir kurt gibi yazarın diğer eserlerine saldırmamı tetikleyen başyapıt. devamında veba adlı romanını okumuştum ki o da bambaşka bir şey. daha sonra sürgün ve krallık isimli hikayeler kitabı ve devamında sisifos söyleni. beni varoloşçulukla tanıştıran hayatımı görüşlerimi yoğuran eser. ayrıca (bkz: yazgı-zeki demirkubuz) bu kitaptan esinlenmiştir.
    vagus
  3. !---- spoiler ----!

    "anam ölmüş bugün. belki de dün, bilmiyorum."

    !---- spoiler ----!

    kitabın özeti yukarıdaki cümledir. bu cümlede insan kayıtsızlığı okur. ama bu kayıtsızlık, varoluştan kaynaklanan kayıtsızlık değil aksine varoluşun önüne bir sis gibi çöken toplumsal hayatımıza karşı kayıtsızlıktır. kitap bu minvalde seyrederken hiç hesapta olmayan bir olay bu zinciri kıracak ve meursault'nun kendiyle yüzleşmesini sağlayacaktır.

    (bkz: killing an arab)
  4. bilmiyorum kaçıncı basımını okudum, lakin beni saçma sapan kitaplardan kurtarıp kült olan kitaplar okumaya yöneltmiş bir kitaptır. bu tatta okuduğum ilk kitap. okurken o kadar fazla sinirlenmiştim ki kitabın sayfalarını bazen ağlayarak bazen agresifçe değiştirdiğim çok oldu. okuyanlar okumayanlar zorla okuttursun.
  5. yabancılaşmanın biçim olarak basit ama bütünlüklü bir anlatısını sunan kitap. meursault karakteri mevcut sosyal ilişkilerin karşıtı değildir. karşıtlık ilişkisi de aynı zamanda bir içerililiktir. meursault her yönüyle toplum ve değer sisteminin dışındadır. bu yabancılık karaktere bedensel haz, ölüm gibi konularda doğallık yükler.
    worns
  6. ''acı çeken insan kendini gerçekleştirmek ve acı çekmek arasında salınır ve acı çekerek kendini gerçekleştirir.''

    her ne kadar hayatın anlamsızlığını tasvir etse de a.camus, yaşama açlığı çeken, tutkuyla yaşama bağlı olan birisidir. ek olarak, insana duyduğu sevgi çok önemlidir.

    absürd'ün ilk çıkış noktası sisifos söylemi'nde gerçekleşir, yabancı ve veba'da devam eder. hayatın anlamsız olduğunu belirten bir bilinç. bu bilinç, insanın doğa-evren ile bağlantısı arasında ortaya çıkar. bu iki kutup arasında gerilim olmalıdır. insan bir kendinde varolan bir de kendi için varolandır. bu nedenle insan, anlam aramaya kalktığında dünyanın sessizliğini, kendi çaresizliğini görür. dünyanın bizim isteklerimize sessiz kalmasıdır absürd....
    ''absürd'ü biliyorsan, anlamsızlığın farkındaysan ve hala intihar etmiyorsan, hayatın değerli olduğunu düşünüyorsun demektir! ''

    absürd biter ve başkaldiri aşaması gelir!

    hayatın değerli olduğunu düşünmektir başkaldırı. hayır diyen insandır. temelinde hak ve adalet düşüncesi vardır. yaşama değer katmaktır, hayata kötülük eklemeden yaşamaktır.
    (bkz: başkaldırıyorsak öyleyse varız!)
  7. yorumlara şöyle bir baktığım zaman kitapta ki derinliği bir ben mi keşfedemedim diye düşüncelere dalmadım değil. daha derin düşünmeme vesile olan kitaplarda oldu ama ilk hissettiğim şey; " bu kadar övülüp yere göğe sığdırılamayan mıydın sen yabancı? "

    sırada camus'un veba'sı var. onda nasıl bir hisse bürüneceğim bilmiyorum. ama çok fazla derin düşünmeme fırsat vermedi benim açımdan. belki de benim yetersizliğimi de göz ardı etmemek gerek. nitekim, herkesin yabancılaşmayı ele alışı ve yazar açısından damağında bıraktığı tadı farklı olabilir.
  8. hemen hemen herkesin 'bireyin içinde yaşadığı topluma yabancılaşması' teması üzerinden değerlendirdiği albert camus eseri. lakin bir başka açıdan bakacak olursak toplumsal kurumların(din, evlilik ve hatta hukuk) bireye yabancılaşması yorumu da yapılabilir.

    evlilik, din, hukuk gibi kurumların geçmişi binlerce yıl öteye dayanır. hemen hepsi belirli bir insan tasviri üzerinden belirleyici kurallar koyar daha açık söylemek gerekirse hepsinin temelinde belirli bir insan özüne olan inanç belirleyicidir. örneğin evlilik kurumundaki temel ön kabullerden bazıları: insanın toplumsal bir varlık olduğu, hayatı ancak karşı cinsle birlikte yaşayabileceği ve aile sahibi olmanın kamu huzurunu sağlayacağı, ahlaklı bir toplumun ancak bu yolla mümkün olduğu şeklindedir. bu türden yada benzer kamusal ve ahlaki kaygılar din için de geçerlidir.

    eserde eleştirilen yukarıda bahsettiğim ortak bir insan özüne yönelik inanç ve bu inanç etrafında şekillenmiş kurumlardır. yazar, mersault vasıtasıyla artık bireylerin geleneksel kurumların kabullerinden farklı tarzda düşünebileceğine farklı değer yargıları geliştirebileceğine ve herkesin her durumda benzer tepkiler vermesinin olanaksızlığını anlatır.

    sonuç olarak benim açımdan mesaj: modern birey kendi yolunu, varlığı zorunlulukmuş gibi görünen kurumlar olmadan da çizebilir, binlerce yıl önce belirlenmiş insan tasavvuru artık modern çağ insanının ihtiyaçlarını veya bizzat kendisini anlamaya yetmemektedir, insan hayatı herhangi bir kurumun ona biçtiği rolden öte bir değere sahiptir ve hayatı yaşamanın üzerinde daha yüce bir değer aramak nafiledir.
  9. modernizm sonrası yeni dünya düzeninde insanın herşeye, en fazla da kendi 'öz'üne yabancılaştığı günümüzde; okuyan herkesin kendisinden ufak da olsa birşeyler bulabileceği, bulamayanların ise meursault'a hissettikleri yabancılık hissiyle yine o "yabancılık" hissini hissedebilecekleri kült kitap.

    kitabı okumadan önce duyduğum "annem ölmüş bugün. belki de dün, bilmiyorum." sözünü, kahramanın kederden kendini ve zaman mefhumunu kaybetmiş olmasına bağlamıştım. fakat okuyunca anladım ki bu mearsault harbiden ruhsuz ve garip (weird olanından) bir adam!

    sahi, hangimiz zaman zaman meursault gibi vurdumduymaz ve iplemez olmak istemedik, çılgınlar gibi?
  10. hayat akıp giderken her şeyi bir köşede mersault sessizliği ile izlediğimden kendimi en yakın hissettiğim roman karakterine sahiptir.