1. "geceyi sevdiğimi söyledim.
    sustu sadece, o da seviyordu biliyordum. bildiğimi bildiği için sustu. açıklama ihtiyacı hissetmiyordu. konuşmak bir yerde bozmaktır insanlığı, ırzına geçerek hem de. konuşsa bozulacaktı gece, bozulacaktı dehşet ve yalnızlık.
    sakindik… hayata diş geçirmeye çalışırken bunu sakince yapmaya çalışan iki acemiydik. bizim bildiğimizi diğerlerinin de öğreneceğini düşünürdük kutsal bir inançla. hem de kendimizi anlatma ihtiyacı duymadan, bizim bilincimize sahip olacaklardı. konuşmadan anlaşacaktı bir gün tüm dünya. tüm dünya üzerinde yaşanan derin bir sessizlik…
    biliyorduk; insan sesinin çıkardığı gürültüyü başka hiçbir canlı çıkaramazdı, fısıldama olsa bile. çünkü insanın çıkardığı seslerin bir anlamı vardı ve zihinde kapladığı yer evrensel bir boşlukta uzayıp gidiyordu. şekil değiştiriyordu, "acaba” oluyordu, “ya da” oluyordu, “belki” oluyordu, “hassiktir” oluyordu. anlamını değiştiyor, değiştirdikçe zihne daha fazla basıyor, kokuyordu. çöpler kovasına sığmıyordu.
    tüm bunları bilmesi, tüm bunları bildiğini bilmem konuşmamışlığımıza dayanır.

    dünya denen dehşetli yerde en az kendim kadar şaşkın birinin daha olabilme ihtimalini bile aklımdan geçirmezken, bir ayna gibi ona bakmam, gözlerini okumam, sakinliğini duymam kadar şaşkınlık verici bir şey daha olamaz. dünyanın dehşetengiz şaşkınlığına, birbirimizin şaşkınlığını da eklediğimizde, kafası bir ton, damıtılmış bir cesaret çıkıyor ortaya ki, cesaretin böylesi gerçekten tehlikelidir." geceninsonunayolculuk
  2. bırakıyorum, boşveriyorum.
    tek isteğim it izlemeye gitmek.
    canım stephen king, sen ne harika adamsın.

    benden tüm youreads kullanıcılarına gelsin:
    "it has to start somewhere
    it has to start sometime
    what better place then here?
    what better time than now?
    all hell can't stop us now."
  3. bu arkadaşlık (kendime genelde bu lüksü çok görürüm) kesilmedi. deri şapkalı adam kitaplar için odama geldi. görünüşe göre benimle, kitapların sahibiyle hiçbir işi yoktu. bir kere bile kim olduğumu ya da ne yaptığımı sormadı. ama kitaplarımı yalayıp yuttu. başta ona daha basit şeyler verdim. anlamaz, diye düşündüm. hayır. anlıyordu. kendine göre bir yolu vardı, ama anlıyordu. sonra ona daha zor kitaplar verdim. ikinci verdiklerimi iade ederken,kitapları ikiye ayırdı:
    'bunlar teğet, şunlar içimden geçti.'
    bir cesedin otobiyografisi

    bazı şeyler daha iyi anlatılamaz. etrafımıza bakalım arkadaşlar, dikkatlice bakalım.
  4. yapmam gereken o kadar çok şey var ki birazcık oturmaya bile zamanım yok. hiç özel bir şey de olmadı.
    inanılması güç bir şekilde pozitif hissediyorum. fizyoloji çalışırken bile huzurluyum, hiç normal değil. çok harika bir şeymiş sebepsiz huzur.
    birazdan da yarın için alçı karmam ve diş gömmem gerek, başarılı bir gün.
    geceme moondance dinleyerek devam edeceğim.
    sana da iyi geceler van morrison.
  5. yemekte kaşığı tutmak için diğer elimle destek verecek kadar yoruldum. bunları yazarken bile sağ kolum sızlıyor.
    bu kadar yorgunluk bedenime iyi gelmiyor, lütfen hasta olmadan atlatayım bu iki haftayı.
  6. ne varmış fotoğraflara birazcık astronot, birazcık roket eklediysem? niye "yine napıyorsun sen?" oluyorum? çok süper ve eğlenirken çıktığım fotoğraflarım mı etrafta olmak zorunda sürekli? ya ben böyle seviyorsam?
    artık rahat bırakın lütfen.
  7. bugün biri bana "ne kadar masumsun." dedi.
    sanırım uzun zamandır aldığım en iyi iltifattı.
    teşekkür ederim.
  8. bugün birkaç farklı kişiden "eroin almış gibisin bu halin ne?", "uyumayı düşünüyor musun?", "bu gözlerinin altı ne?" benzeri bir sürü yorum aldım.
    bir salın beni lütfen.
    göz altlarımı ve beni rahat bırakın.
  9. bu pazartesi dehşet önemli bir vizem var ve çalışmayı geçtim, hastalıktan yataktan kalkamıyorum. hasta olmalık harika zamanı buldum.
  10. o kadar kafam karışık ki okuduğum şeyi asla anlamıyorum. beden burda ama zihnim fersah fersah ötede cirit atıyor.