1. -ruh kanseri-

    baştan sona bir yalnızlık. günlerden perşembe.. baygınlaşmış ve arsız arsız, uyumaya teşne gözlerimle bilgisayar ekranındaki yazılara bakıyorum. saat beşi çoktan geçmiş.. saatler geçmiş.. yıllar, yaşımı anımsıyorum.. kaç saattir bilgisayar başında yazı yazdığımı hatırlamıyorum, en son ne zaman uyuduğumu da.. uyku gözlerimden akıyor gibi dursa da, direniyorum buna. garip bir şekilde zevk de alıyorum. gaipten sesler duyuyorum.. karanlıkta gördüğüm silüetlerin sesleri.. sigaramın ucundan çıkıveren görüntü çekmiş olmalı onları.. ‘ben’ temelli cümlelerden nasıl da nefret ediyorum oysa, kullanmaya devam ettiğim halde.

    bir şiir dolanıyor dilime. ürperiyor içim sabah saatlerinin soğukluğuyla üstüme hırka almadığımı fark ediyorum.. nasıl bir yaşamak bu böyle? baştan sonra boşluk, baştan sona boşluk.. emeğimin karşılığı verilmeyen işlerimi anımsamadan duramıyorum. oysa hala devam ediyorum onları yapmaya.. galiba hayatın ruhunda da bu var.. ‘’celladına aşık olmak’’ en kötüsü de bu değil mi zaten.. ruh kanseri, direnmeniz çaresiz, yetersiz.. ondan da öğrenecek şeylerimiz vardır elbet.. yadırgamıştım başta.. ta ki bir doktor’un dudaklarından dökülen tıbbi terimleri duyana kadar… garip bir şekilde inanıvermiştim.. işini iyi bilen bir insana her zaman böyle yaklaşırım.. inanırım..

    biraz sonra kendime geldim. etimin çekildiğini hissediyordum.. yine doz aşımı yapmıştım.. ilaçlarımı düzensiz alıyor, yeterince beslenmiyor, pislik içinde yüzüyordum.. en son 3 hafta önce yıkanmış bulaşıklar bir dağ edasıyla mutfakta beni bekliyordu.. hiçbir şey yapmak istemiyordum.. sadece içmek, sadece yazmak.. yazmak ölürcesine ve sonsuz bir iştahla..

    herhangi bir kitabın bir sayfasını açıyor ve oradan bir cümle seçiyorum.. gerçekten ilginç.. arkasından sayfalar geliyor. yazılar, yazılar.. her şey birbirini takip eden birer kopya.. dalıveriyorum bütün güzel yazıların orta yerine. basmakalıp kelimeleri ayıkladıktan sonra, cımbızlanmış acılar kalıyor geriye.. konu başlıkları gayet açık, bariz.. orta yerde duran büyük bir hüzün. masanın üstündeki sürahi, kapı kolu.. saçmalık bu! düpedüz yalan..

    bir ritüel edasıyla her gün, uyanır uyanmaz bir sigara yakıyorum.. bal tadında bir şey bu. bilgisayarın düğmesine bastıktan sonra ‘mesai başlasın’ diyorum, kendi kendime yaptığım bir milyonuncu espiri.. kimsenin gülmediği, herkesin sustuğu bir odanın içindeki bir münzevi.. fazlasıyla yalnız. fazlasıyla gerçek.. bu gerçek, fazla bana.. özümsediğim gerçek, salt hüzün, salt trajedi.. seviyorum ama bunu.. uzun süredir bununla yaşıyorum.. baştan sona bir yalnızlık… günlerden perşembe.. ben yazıyorum..

mesaj gönder