• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.36)
ahlat ağacı - nuri bilge ceylan
üniversiteyi bitirip memletine geri dönen 20’li yaşlarındaki sinan, kitabını basabilecek bir sponsor ararken hem ailesiyle ilgili sorunlarla yüzleşiyor hem de bir dönem tanıdığı insanlarla yeniden buluşuyor. geçmiş muhasebeleriyle birlikte gelen bu karşılaşmalar en temelde sinan’ın kendisiyle yüzleşmesiyle sonuçlanıyor. doğu demirkol’un başarılı performansıyla sivrildiği ahlat ağacı, özellikle ilk yarısında mizahı bolca kullanıyor. öğretmen, yazar, asker, imam ve inşaatçı gibi karakterler üzerinden günümüz türkiyesine dair geniş bir portre çizen film dede, baba ve oğulu kapsayan üç jenerasyonun arasındaki güç savaşlarını, özünde ne denli benzer olduklarını gözler önüne sererek işliyor.
  1. 3 saatlik unutulmaz gorsel solen yasatmistir. doya doya bir resim sergisi gezmisim gibi bir hisse kapildim. kameranin dialoglar yasanirken oyuncularin pesinden gitmesi hem onlari dinlememiz hem cevreyi izlememiz sanki olayin bir parcasiymisim gibi hissettirdi. nuri bilge'nin diger filmlerinde dialoglarin tek mekanda gerceklesmesi, kisilerin otururken, yemek yerken ya da birseylerin basinda beklerken ki dialoglarini dinlemeye aliskindim. bu tarzi daha once kullandi mi hatirlamiyorum ama hareket halinde kamera pesinde cok dogal geldi. yurudukleri yollardan, gectikleri yerlerden ben de gectim sanki. kimisi begenmemis bu dialoglari dogal bulmamis ama bana cok dogal geldi.

    !---- spoiler ----!

    sinan karakteri tasradaki entellektuel bir genc ve varolus sancilari icinde. benzemek istemedigi, begenmedigi insanlardan biri oluyor. ne babasini begeniyor, ne dedesini, ne ayni bolgede yetismis yazari, koyun imamini, cocukluk arkadasini... sonunda bakiyoruz o begenmedigi insanlara donusmus.

    hatice karakteri niye donmedi diyemem cunku o karakterin yaptigi seyi annesi yapmadi diye annesini elestiriyor. annesi aslinda bir hatice ve babasini secmis. sinan kendisine sormaya korkuyor ama bu celiskilerle yasayamiyor.

    bu tasradan cikmis oraya adapte olmaya calisan entellektuel imajinin baska bir versiyonunu yozgat blues filminde nadir saribacak canlandirmisti. oradaki cakma entellektuelimiz yasadigi yere o kadar guzel adapte olmus ki eksik bilgieriyle radyo programi yapiyor, siir dinletisi yapiyor, kurslar veriyor, kitap yaziyor kendine yalan soyluyor cevresine yalan soyluyor. sinan karakteri de benzer bir entellektuel tum bunlari elestiriyor ama mutlu olamiyor. o begenmedigin samimi bulmadigin insanlardan biri olmadikca mutluluk gelmiyor.

    begendigim sekanslar; sinan'in, babasinin agacini dibinde intihar etti sanip dusunmesi, olay yerinden kacmaya calismasi ama kacamamasi geri donmesi cok iyiydi.
    iki imamla olan sahnelere de bayildim. acilan her konuyu kapatan baska yere ceken imam bana cok tanidik geldi. tartisma olusturacak ve haksiz cikacagi her dialogu kendi istedigi yone cevirmesi cok gordugum bir imam davranisi. zaten koyun icinde yurudukleri yerler takip ettikleri patikalar, evlerin arasindan gecmeleri beni benden aldi.
    telefonda cevik kuvvet arkadasla yapilan yapay muhabbet cok dogaldi. umurunda olmayan birseyi dinleyip yalanci kahkahalar atti sinan. samimi oldugunuz bir arkadasinizla konusursunuz o size meslegini, yasadigi umurunuzda olmayan olaylari anlatir, dinlersiniz ama ben bunlari neden dinliyorum dersiniz kendinize. attiginiz kahkaha dogal degildir. bunu cok guzel gostermis yonetmen.

    !---- spoiler ----!

mesaj gönder