1. ben tek değilimdir diye düşünüyorum. herhangi bir iş yaparken, örneğin bulaşık yıkarken aklıma bir anda aynı çizgi filmden hep aynı sahne geliyor. öyle aklımı uzun süre meşgul falan etmiyor ama hep aynı spesifik görüntüyü aklımın bir köşesinde anlık yakalıyorum. haa, bu çizgi film, öyle çok bayıldığım, hayranı olduğum, defalarca izlediğim bir çizgi film de değil. aptal çocuksu çizgileri olan, sırtını saçmalayarak yunan mitolojisine dayamış, üstelik de yarıda bıraktığım bir çocuk çizgi filmi.
    bulaşık yıkamakla bu çizgi filmin ne alakası var, henüz bağlantıyı kuramadım. aslında genellikle aynı sahneler canlansa da başka başka anılardan tekrarlayan görüntüler de var. zihnim her zaman çok meşgul. genellikle bir türlü başlayamadığım bir öykünün diyalogları oluyor kafamda ya da herkese olduğu gibi binlerce alakasız şey birbiri ardınca belirip kayboluyor. bazen de o serbest koşuşturmaları zorla bir düzene sokuyorum. bir iş yaparken alakasız başka bir konuya odaklanmak, zamanınız varsa hiç de zor değil.
    sandman'i izliyorum, az kaldı, 'aduket' olarak nitelendirilen rüya girdabı kızın küçük erkek kardeşinin peşindeyiz şu aralar. yaratıcısı neil gaiman da kendi eserinden netflix' e uyarlanan bu diziyi bizzat yaratan elemanlardan biri. dizinin her bölümünde adı kocaman harflerle geçiyor.
    yunan mitolojisi takıntılı 'ingiliz' asıllı bir yazar olarak, bizi ingiltere'nin neredeyse jane austen romanlarında geçen, o günlük güneşlik, bence kesinlikle 'romantize' edilmiş, buram buram tarih kokan sokaklarında dolaştırıyor.
    ingiltere'yi bilmesek, sanki anglo-sakson etkili bir akdeniz ülkesinde dolaştığımızı zannedeceğiz.
    bu konu beni düşündürdü baya. dünyaca tanınmış bir yazarın herhangi bir eseri dizi ya da film olarak çekildiğinde, konu ne olursa olsun, o konu bir şekilde konuyu yaratanın mekanında geçiyor. ferzan özpetek, nuri bilge ceylan da fatih akın... veya orhan pamuk.....
    eğer bu topraklardan dünyaca ünlü kişiler çıkıyorsa, bir şekilde içinden çıktıkları kültüre hizmet ediyorlar.
    distopik filmlerde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de buydu; bildiğimiz dünya yok olmuş, kalan bir avuç insanın arasında illaki arap asıllı biri var. the 100'ü düşünün. aklıma lost dizisi geldi, orada da başkahraman grubunun içinde ıraklı bir arap vardı. biz türkler uzun süre araplara egemen olduğumuz için onlara üstten bakmayı alışkanlık haline getirdik, oysa dünya kültür sahnesinde, onlar, londra'nın ünlü christie müzayede salonunda açık arttırmayla satılan nadide sanat eserlerini milyonlarca dolar ödeyerek özel koleksiyonlarına istiflerken, biz, belki de dünyanın en güzel coğrafyasını yağmalamakla, yok etmekle meşgulüz. geriye kalan az sayıdaki özel değeri de yok ettiğimizde şöyle bir 'oh' çekip geriye yaşlanabiliriz. bu nedenle, 'artık' buradan götürülen her önemli değer için üzülmekten vazgeçtim. en azından 'kurtarılmış' oluyorlar. hatta esrarengiz tarsus kazısında ne bulunduysa gitti, kurtuldu.....demek istesem de bir türlü diyemiyorum.
    bugün benim için çok özel bir gün.
    bütün günü bir şeyler yazarak geçirmek istemiyorum. yazdıklarım için çok zaman gitti. telefonla yanlışsız yazmaya çalışmak çok zor. kontrol ediyorum ama paylaştıktan sonra yapacağım asıl kontrolü. öylesi daha kolay geliyor bana.
    bugün yeni yerler keşfetmek için yeterince zamanım var. belki sonra onları da yazarım.
    10.08.2022
    hero

mesaj gönder