• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.86)
fight club - david fincher
oregon üniversitesinde yüksek lisansını yapan chuck palanhiuk'un uzak olmayan bir gelecekte geçen ve kafası karışık genç bir erkeği konu alan romanından yola çıkılarak çekilen fight club'da filmi anlatan, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işe sahiptir. tek düze yaşamı kronik uykusuzluk sorunuyla çekilmez bir hale gelmiştir. ailesi ve yakın bir arkadaşı olmayan jack doktorunun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi grubuna katılır. bu toplantılar esnasında marla'yla tanışır o da genç adam gibi hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. jack'in ve marla'nın çabaları tüketici kültürünün anlamsızlığına karşı bir duruştur adeta kariyer sahibi ama yanlız insanların bir tepkisi. jack'ın jenerasyonu ölü bir jenerasyondur. bir yolculuk sonrası evinin yanmış olduğunu gördüğünde arayabileceği tek kişinin yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı tyler durden olmasıda adeta bunun bir kanıtıdır. içilen birkaç biranın ardından park yerinde tyler, kahramanımızı kendine vurması için kışırtacaktır. aralarında başlayan bu kavga jack'in hayatını değiştirecektir. bir süre sonra jack tyler'ın yanına taşınır. tyler'ın liderliğinde bir dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulübde sayıları elliyi aşmamak kaydıyla genç erkekler birbirleriyle dövüşmeye başlayacaklardır. kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve tyler durden hızlı bir şekilde bu ölü jenerasyonun mesihi haline gelir.


  1. sanıyorum günümüzde izlemeyen kişinin en az kaldığı, kitaptan uyarlanarak yapılmış bir sinema filmidir.

    !---- spoiler ----!

    yüzümde yara izi olmadan ölmek istemiyorum

    !---- spoiler ----!
    muro
  2. bir reklamcı olarak çok etkilendiğim film kitabı da başarılı. (bkz: chuck palanhiuk) in eleştirel bakış açısıyla tüketim toplumunu yansıttığı bir başyapıt.
  3. filmi bu kadar popüler yapan hiç kuşkusuz brad pitt ve edward norton'un muhteşem oyunculuklarıdır. brad pitt kitabı okurken düşlediğim karaktere oldukça yakın bir profile sahip. tıpkı total eclipse filmindeki di caprio gibi. hayranlık duymamak elde değil.
  4. o vücudun sırrı bende

    saygılar
    eat clen tren hard
    omega
  5. chuck palahniuk'un aynı adlı romanından uyarlanmış film. kitabına olabildiğince sadık kalmış bir yapım diye düşünüyorum, her ne kadar kitaba göre biraz romantik kalsada. anlık karelere görüntü koyma fikrini ve çok daha fazlasını kitabı okumadan anlamak belki biraz beğeninin düşmesine sebep olabilir. ayrıca kitap ve filmin sonları oldukça farklıdır.
  6. 6 yaşındayken bizzat bunun gerçek versiyonunda yer aldığım, film. artık ne kadar benziyorsa, sanırım o yaşlardaydım. 1 yaş daha büyük de olabilirim. komşularımızın çoğunun eski devrimci olduğu bir gecekondu mahallesinde, bilinçli olarak olmasa da, bir şekilde kendi fight club'ımızı kurmuştuk.

    gerçi brad pitt abimizin oynadığı filmdekinden çok bizim kulübümüz çin, kung fu filmlerindeki ortamlara daha çok benziyordu. üstelik daha o zamanlar brad pitt, thelma ve loise'de anca oynamıştı. 90'ların başı... okula gitmeden öğrendiğim okumamla dedeme gazete okuyorum. tüm gazeteler saddam diye birinden bahsediyor. kim lan bu saddam? körfez gibi bir yerde savaşmış onu anladım. sanırım savaş dedikleri de böyle bizim mahallede yaptığımız gibi uçan tekmeli bir takım mücadeleler bütünü... işte daha geniş katılımlı olanına savaş deniliyor!

    neyse işte saddam denen dövüşçü abimizin yeraltı sığınaklarında fink attığı bir dönemdi. mahalledeki kung fu furyasından ben de nasibimi almış, akrabalarımın kurduğu bir dövüş okulunda savaşıyordum! elbette ki akrabalarım benden sadece 3-4 yaş büyüktüler ve dövüş okulu sanırım esnaf ve zanaatkarlar odasına kayıtlı da değildi! yasa dışı bahis oynatan bir çocuk çetesinin gözde dövüşçüsü olmuştum. nasıl başladığı hakkında hiçbir fikrim yok, ancak bu akıl almaz kariyerin nasıl bittiğini gayet net hatırlıyorum.

    evet, ciddi bir kariyerim vardı! lütfen dalga geçmeyin okuyucu! tüm mahallede kendi yaşıtlarım arasında henüz yenilgi tatmamış, önüme geleni ağlatıyordum. kafası karışanlar için bizim dövüş kulübümüzün nasıl işlediğine bir değineyim;

    akrabam olan çocuklar ve onların arkadaşları, benim yaşıtım veya yaşıtım sayılabilecek bir çocuk bulur, ardından hep beraber boş bir arsaya veya kuytuda kalmış büyükçe bir ağaç dibine çekilirdik. o dönem çocukların sokaklarda oynaması her türlü arsızlığı ve gürültüyü yapması olağan karşılandığı için fazla dikkat çekmezdik. her neyse; gelen rakipler genelde arkadaşlarımdan seçilirdi. yani kavgadan sonra gidip top oynadığımız çocuklardan. kavga başlamadan önce, bizi bu yola sokan büyüklerimiz gaza gelmemiz için kışkırtıcı sözler sarf eder, kimin yeneceği konusunda hararetli tartışmalar yaparlardı. tüm bu süreç içerisinde iki çocuk (biri sürekli ben) nefretle ve kızgınlıkla birbirlerine bakar, bilenirdi. ardından büyük dövüş başlar bir kaç yumruk, tokat sonunda rakibimin ağlamasıyla veya yere düşmesiyle ben kazanmış olurdum...

    her galibiyet sonrası büyük çocuklar "işte buu, helal olsun aslanıma!" der ve ben her cümlede daha da güçlü olduğumu hissederdim. dövüş sırasında ve sonrasında diğer çocuklar ne hissederdi hiçbir fikrim yok fakat ben bir şampiyondum ve şampiyonlara yaraşır bir şekilde mutlu olurdum.

    tabii her karşılaşma öncesinde tarifi imkansız bir heyecan, mide kasılmaları yaşamak bir şampiyonun ödemesi gereken küçük bir bedeldi. dövüş sırasında büyüklerin çığlıkları daha küçüklerin dehşete düşmüş saygınlık duyan gözleri eşliğinde küçük mahallemizden ilkel bir aşil doğuyordu!

    sanırım en dişli rakibim ve arsızı ismail enes'ti. o kadar dişliydi ki bugün bile kendisinin maç öncesi dişlerini birbirlerine sürterek gıcırdatmasını, o çıkan sesi gayet net hatırlıyorum. tanrım o ses... yıllarca sınıf ve en yakın arkadaşlarımdan biri olan bu çocuğu dövmek için ne kadar da hevesliydim!

    tüm rakiplerimden daha kısa boylu ve zayıf bir şampiyondum. kavganın sadece küsüp bir kenarda oturmak olduğunu tahmin edebildiğim bir yaşta, güç, yaş ve konum açısından benden çok da büyük birilerinin kışkırtmaları sonucu çok dayak attım. içim kavga etmenin, birine insafsızca vurmanın ateşiyle yanıp tutuşuyordu.

    işte yazının tam da burasında nedense aklıma william golding'in "sineklerin tanrısı" kitabı geliyor! aslında size nasıl şampiyon olduğumu, nasıl yenilmez bir sokak dövüşçüsü olduğumu değil, tüm bunlardan nasıl vazgeçtiğimi anlatacağım.

    yine çok yakın bir arkadaşımla dövüştüğüm bir gün, arkadaşım kavga başlamadan hemen önce ağlamaya başladı! daha önce defalarca dövüşmüştük ve ben kazanmıştım, yine öyle olacağını biliyordu ve korkuyordu. dövdükten sonra bir çocuğun ağlamasına o kadar alışıktım ki artık etkilenmiyordum. fakat bu durum farklıydı. karşımda zorla benimle dövüştürülen, sümükleri artık ağzına akmaya başlamış, ailesinin özenerek giydirdiği kıyafetlerin içerisinde kıpkırmızı ve korkan gözlerle bana bakan adeta yakaran bir çocuk vardı!

    biri, hadi başlayın! diye haykırdı. bir anda tam bir curcuna oldu her yandan bağırışlar, gaza getirme çabaları... çocuk, karşımda muhtemelen ailesinin yanında güvende olmak istediği tek anda ağlayarak çaresizce yumruklarını havaya kaldırdı. bunu görmemle bir yumruk salladım...

    daha önce de çok yumruk sallamıştım. bu sefer ki farklıydı. kızmıştım. sinirliydim, neden olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. belki gerçekten o büyük çocukların çığlıkları beni gaza getirmişti, belki karşımdaki bu sümüklü zırlayan çocuğa uyuz olmuştum! tam bilemiyorum fakat çok net hatırladığım ve bildiğimden emin olduğum bir şey var. ben yumruğu attıktan sonra büyük bir sessizlik oldu. ağlayan rakibimin bile mırıldanmaları kesilmişti.

    o bahar öğleninde taze çimlerin ve otların içerisinde, büyük yeşil incir ağacının tam önündeydik. ağırlıklı renk yeşildi elbette. çok uzaktan bir takım sesler geliyordu ama hepsi bir kakofoni oluşturduğundan tam olarak seçilemiyordu. renklerin ve seslerin içerisinden fark edilebilecek tek şey yere damlayan kırmızı noktacıklar oldu. herkes şaşırmıştı, ne olacağını biliyorlardı ve beni tam olarak yapmam gereken şey için oraya getirmişlerdi. asla orada olmak için hevesli olmamıştım, ısrar etmemiştim ve karşı da koymamıştım. ben sadece en sonda gelen zaferin tutkunuydum!

    ağlayan çocuk attığım sıkı yumruktan sonra susmuş, büyük bir tedirginlikle titreyen ufak ve güçsüz elleriyle avuçlarını dolduran kanı biriktiriyordu. sanırım bu onun ölümü veya ona yakın bir hissi ilk deneyimlemesiydi. o, ilk defa böyle bir hissi yaşarken, ben hayatımın ilk pişmanlığını yaşıyordum, ilk defa kalbim bu kadar acımıştı ve henüz aşık olmamıştım bile! içimden ona sarılıp ağlamak geldi, binlerce kez özür dilemek istedim. beni affetmesini, onun en yakın arkadaşım olduğu hatırlatmak istedim. yapamadım... hayatımda gördüğüm belki de ilk kan bir arkadaşıma aitti ve o kanın dökülmesine ben sebep olmuştum. off, nasıl bir duygu böyle? bugün bile bunları yazarken gözlerim doluyor, o küçük çocukları, o çaresizce birbirlerini dövmeye zorlanan çocukları bağrıma basasım geliyor! ama artık yapamam, size sadece günah çıkarabilirim ve o yaşta bir çocuğun ne günahı olabilir ki diye kendimi avutabilirim...

    işte başında da dediğim gibi nasıl başladığını hatırlamıyorum, sadece nasıl bittiğini biliyorum. o günden sonra kimse beni dövüştüremedi. hayatımın hiçbir kısmında kavga etmek için hevesli olmadım. hep çekimser kaldım, çünkü birini incitmekten ölesiye korktum. daha beter zamanlarımda, örneğin ergenliğimde arkadaşlarım kavgaya girerken ben ayırmakla yetindiğimde, kavga sonrası "ne oldu lan korktun mu? hehe" diye sorduklarında, onlara bu olayı anlatamadım. kimseye anlatamadım, birinin canını yaktığımda en çok benim canımın yandığının, ruhumdan büyük bir parçanın kopup gittiğini hiçbir kavgada söyleyemedim, bu yüzden hayatımın geri kalanında dövdüğüm insan sayısı çok azdır. çünkü birine tam anlamıyla vuramadım asla... her yumrukta karşımda o küçük çocuğu gördüm, burnu kanayan, korkmuş, titremiş elleriyle o çocuğu... hayatım boyunca birbirine öldürür gibi vuran insanlar gördüm, birbirini gerçekten öldüren insanlar... çok sinirlendiğim anlar oldu, birini öldürebilirim şu an dediğim zamanlarım bile oldu. tüm bu anlarda o iki küçük çocuk geldi yanıma "abi lütfen..." dediler. ellerinden tuttum, uzaklaştırdım onları...

    şimdi yine düşünüyorum da, yumruklarını büyük bir korkuyla havaya kaldıran karşımdaki o çocuk... ahh, çocuk bir bilsen ben senden çok daha korkuyordum seninle kavga ederken...
  7. acayip bir film!

    en net böyle açıklanabilir bence fight club. bir jenerasyonun gençliğini anarşist olarak geçirmesine neden olmuştur. kitap olarak muhteşem olan bir eser david fincher'ın ellerinde 7. sanatın mihenk taşlarından biri olmuştur. bir filmin hem hayvan gibi felsefi altyapısı olup hem de adeta bir iş makinası kadar sürükleyici olabileceğini göstermiştir. ayrıca sinema dünyasının en karizmatik karakterlerinden bir olan tyler durden'ını canlandırırkenki performansıyla brad pitt sadece "güzel bir yüz"den çok daha fazlası olduğu bir kez daha kanıtlamıştır. edward norton 'un zaten kanıtlaması gereken çok bir şey yok. helena bonham carter ise canlandırdığı marla singer karakteriyle bir çok kadın/erkek'in hayallerini süslemeye devam edecek gibi duruyor.

    yine favorim olan bir kaç replikle bitireyim;

    !---- spoiler ----!

    "tyler durden: the things you own end up owning you."

    "tyler durden: warning: if you are reading this then this warning is for you. every word you read of this useless fine print is another second off your life. don't you have other things to do? is your life so empty that you honestly can't think of a better way to spend these moments? or are you so impressed with authority that you give respect and credence to all that claim it? do you read everything you're supposed to read? do you think every thing you're supposed to think? buy what you're told to want? get out of your apartment. meet a member of the opposite sex. stop the excessive shopping and masturbation. quit your job. start a fight. prove you're alive. if you don't claim your humanity you will become a statistic. you have been warned- tyler."

    "tyler durden: listen up, maggots. you are not special. you are not a beautiful or unique snowflake. you're the same decaying organic matter as everything else."

    !---- spoiler ----!
  8. her ay düzenli olarak yayınlanan 0. sayıdan başlayan bir çizgiroman serisinede sahiptir bu film.
  9. efsane senaryosuyla birlikte mükemmel bir müziğide bizlere öğrenten filmdir bkz:pixies-where is my mind
  10. başrollerini bradd pitt , edward norton , helena bonham carter'in paylaştığı efsanevi film