1. ''mavi hap mı kırmızı hap mı?'' göndermesini anlamayan hem arnavut hem mimar hem ateist matrix izlememiş nesiller var. izlememiş olmaktan gurur duyan ayrı bir asalak nesil de var. kınıyorum ve haklıyım arkadaş. star wars daha spesifik falan izlenmeyebilir anlarız, yüzüklerin efendisi kitapları var, daha fan şeysi dersin onu da anlarız. ama matrix nasıl izlenmez. lan nasıl merak etmezsin. dana oğlum bunlar.

    not: bu başlığa gitmedi galiba ama ''biz de yenilmiş sayılalım'' artık görünce dayanamadım.
  2. bazen kafam o kadar karışıyor ki mide bulantısı gibi bi şey hissediyorum keşke kafamızda da kusup rahatlayabileceğimiz bir organımız olsaydı
  3. ben çok nasıl denir pek bilmiyorum kelimelerle aram pek iyi olmadı.genelde böyle jest,mimiklerle ifade ettim kendimi.mesajlarda emojiler hep kurtarıcım oldu her yerde her zaman.bundan dolayı hep yanlis anlaşıldım hep bi kırıldım.pek de ciddi olamadım.çok sevdigim,anlaştıgım insanlar birer birer gittiler.seferi iptal edilmiş bir otobüsü bekler gibi.sogukta ısıtacak günes aramak gibi.
    bekledim,bekliyorum,beklemekteyim ^^
  4. ah be sözlük pek çok şeye sesim kısılıncaya kadar itirazım var diye bağırmak istiyorum ancak tek yaptığım şey avaz avaz susmak.
  5. canım çok sıkkın sözlük. istanbul'da hava karanlık ve yağışlı bu sabah izmir'e gidecektim çocukluk arkadaşımla ancak uçağı kaçırdık. daha önce izmir'e hiç gitmedim hep civarında gezindim (uşak, çanakkale, balıkesir, aydın vs.) bu yüzden gitmeyi çok istiyordum kalacak ev gezecek araba herşey de hazırdı. şimdi eve geldim ve uyumak istiyorum.
    neyse sağlık olsun başka zamana izmir.
    yakın zamanda olabilecek izmir zirvesine de istanbuldan katılabileceğimi ilan ediyorum.
  6. odamdaki saat en son pilini çıkarıp karton kutuya koyduğu zamanı gösteriyor hala. altıya çeyrek varmış. yeni bi pil takmaya kıyamadım. saatle kendimi bir tutuyorum. onun da pilini o çıkardı, benim de. kendime yeni pil taktırmadim kimseye. kim bilir, belki benim kalbim, tekrar yaşadığı zaman için atmaya başlarsa bu saatte tekrar çalışır.
    neyse şimdilik düzen boyle. bazen saatin içine içine bakıyorum ordan eski odamızı görüyorum, o zamanları görüyorum. çok güzelmiş be diyorum. birazcık gözüm doluyor falan ama artık ağlamıyorum.
    he bi de unutmadan defter bitti onun adına yazacak bi şeyim de kalmadı artık. ulaştığım bi sonuç da yok menfii ya da müspet bi sonuç yok üstelik. yine de boşa yazmışım demiyorum. her şey için ne kadar teşekkür etsem azdır diyorum. hatta terkedip gittiğin için bile. a pardon giden bendim dimi? ama hak vermelisin bana sözlük. terkedilen insan da terketmek istiyor biseyleri. ben de şehri terketti. bence oldukça adil...
    durup durup yaşadığım hüzün o kadar büyük hazlar veriyor ki... romantik olmak zor iş vesselam. baksana bi saat kadranindan nerelere geldik. yolla butonuna bastıktan sonra nerelere gidicem bi de sen düşün sözlük...
  7. hayatı intikam alıyormuş gibi yaşıyorum. neyin intikamı olduğunu bile hatırlamıyorum ama içimde alınmamış bir öç var. daha kapımı çalmamış olan ölüme mi yoksa sırf var olduğum için çektiğim acılara mı bilmiyorum. ilkokulda bana tokat atan hocama… kavga ettiğim arkadaşıma... ameliyat öncesi beni azarlayan doktora... hatta beni çok sevdiği için beni korkunç bir yük altına sokan anneme… ya da diğerleri ızdırap çekerken benim refah içinde olmamın verdiği vicdan azabının öfkesi bu. bir şeyler beni çok rahatsız ediyor ama çıldıracağım ne olduklarını bilmiyorum. yaşamak eskiden çok gizemli çok muhteşem bir şeydi sanki. şimdi sanki bir hapishanedeyim. öyle bir hapishane ki sınırları bütün evren, dışı yok… bunun intikamını alıyorum hayattan. yanlış anlamayın kimseye eziyet çektirdiğim, kimseyi terslediğim yok. sadece daha sert koparıyorum ekmeği. kapıları daha hızlı çekiyorum. sevdiğim sokak köpeğinin kafasını kaldırıp gözlerine bakıyorum uzun uzun. çok gülüyorum. ve hayatın ciddiyetine karşı ciddiyetsizliği giyiyorum üstüme. umursamazca yaşıyorum. sanki bir şeyleri önemsersem kaybedeceğim bu oyunu ve bana acı çektiren neyse o kazanacakmış gibi. içimde patlamaya mecali olmayan bir yanardağ var, içten içe kaynıyor asla dışarı çıkamayacak ama asla da sönmeyecek lavları eritiyor ruhumu azar azar. böylece daha çok öfkeleniyorum. ve şuan yaşadıklarımın hiçbir önemi yok biliyorum. milyonlarca yıl sonra belki de güneş siteminin üçüncü gezegeninde her şey dümdüz olduğunda ne sevgilerimiz ne nefretlerimiz ne çizdiğimiz resimler ne yaptığımız müzikler ne bütün bu savaşlar ne de çekilen acılar hiç olmamış olacak. sonsuz harici her şeyi yutuyor hiçlik. ben kavga ederken kendimle bir anda yok olacağım ve bilincim... ezilmiş bir beyin içindeki hayaller neye yarar. içinde binlerce şarkı ve film olan kırılmış bir hard diskten farkımız olmayacak. ve ben bunu kaldıramıyorum. bu yüzden hayatı intikam alıyormuş gibi yaşıyorum. neyin intikamı olduğunu tahmin edebiliyorum ama içimde hiçbir zaman alınamayacak bir öç var…
  8. hatalarımın telafisini uç çözümlerde aramayı kesemediğimden, sadece daha fazla hata yaptım. şimdiyse savunma mekanizmalarımı zayıflatmaya çalışırken, incinmişliğimle daha da kolay yaralanır oldum. öyle bir şey ki, 7 saat uyku yetmiyor ve adeta benim için sıradan olan bir düşünme sürecini hızlı tamamlamakta güçlük çekiyorum. tereddütlerim arttı çünkü en ufak şeyde bile. yorgunum. kendimi salmak istemiyorum ama hiç keyfim yok ve bu işime de yansıttığım kadar yaygın bir hal aldı.
  9. herkes aşık, herkes sıkıntılı. bu başlıkta çok fazla yalnız insan var.
  10. “çocukluğu olmayanın büyüklüğü de olmazmış.”

    şükrü abi’nin dediğine hak veriyorum. yaşamayı beceremiyorum. sanırım öğretilmemiş hiç. öğrenememişim hiç. doğru nedir, nerede olmalıdır, yanlış nedir, neden olmamalıdır vesaire. hep kendim öğrenmeye, kendime öğretmeye çabalamışım. nitekim bu da yaşamayı geciktirmiş. ne zaman çocukluğumdan bahsedecek olsam boğazıma dizilir bütün çocuk yaşlarım. tıkanır. çeviririm lafı. mahallede misket oynardık biz. ezcümle, hiç diğer kız çocukları gibi büyümedim. tasolarım vardı, arabalarım, misketlerim, askerlerim... ancak içimi diri tutan askerler dondurucu soğukla savaşamayıp birer birer gömüldüler o toprak yığınına.

    yaşamayı beceremedim hiç. şükrü abi haklı. bizim evde konuşmazdı kimse. konuşulduysa da kavgadandır. konuşulduysa da sesler yüksektir. yaşam buydu benim için. içimde beslediğim, öğrendiğim öfke etrafımdaki insanları birer birer hırpaladığında anladım. onlar gibiydim. insan biraz da evidir aslında. onu paylaşır diğer insanlarla. sevgiyi yaşatmayı beceremem. orantısızdır hep. her kış kar yağdığında pencereye koşup tek tek düşen kar tanelerini seyrederdim. sanırdım ki ben uyumadığımda gündüz olmaz. sormamalıydım çünkü evde herkes öfkeliydi. öğrendim sonra.

    şükrü abi haklı. bir gün olur da karşılaşırsak eğer, soracağım ona. büyüklüğü olmayanın yaşaması nasıl olurmuş?