1. madde xiii
    bu yasaya göre, artık
    satın alamayacaktır kimse
    doğacak güneşleri.
    korkunun sandığından çıkarılacak
    ve bir dostluk kılıcı olacaktır para,
    gelecek günleri kutlama hakkını,
    şarkı söyleme hakkını savunacaktır.

    thiago de mello'nun insan yasası şiirinden
  2. mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
    dikey ve yatay mutsuzluktan
    mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
    sevgim acıyor

    biz giz dolu bir şey yaşadık
    onlarda orada yaşadılar
    bir dağın çarpıklığını
    bir sevinç sanarak

    en başta mutsuzluk elbet
    kasaba meyhanesi gibi
    kahkahası gün ışığına vurup da
    öteden beri yansımayan
    yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
    öbürünün bir kadından aldığı verem
    bütün işhanlarının tarihçesi
    sevgim acıyor

    yazık sevgime diyor birisi
    güzel gözlü bir çocuğun bile
    o kadar korunmuş bir yazı yoktu
    ne denmelidir bilemiyorum
    sevgim acıyor
    gemiler gene gelip gidiyor
    dağlar kararıp aydınlanacaklar
    ve o kadar

    tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
    sonbahar geldi hüzün
    ilkbahar geldi kara hüzün
    ey en akıllı kişisi dünyanın
    bazen yaz ortasında gündüzün
    sevgim acıyor
    kimi sevsem
    kim beni sevse

    eylül toparlandı gitti işte
    ekim filanda gider bu gidişle
    tarihe gömülen koca koca atlar
    tarihe gömülür o kadar

    turgut uyar
  3. çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım!

    "zenciler prensesi olacagım
    hayat işte asıl o zaman başlayacak"
    pippi uzunçorap

    çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
    bilmiyorsunuz. darmadağın gölgemi
    çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
    karanlıkta oturuyorum. ışıkları yakmıyorum.
    çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
    acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
    bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
    yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
    bir yağsam pahalıya malolacağım.
    ben bir bodrum kat kızıyım bayım
    yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
    bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
    fakat korkuyorum. birazdan da
    kırk üç numara ayakkabılarınızla
    bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
    bu iyi olmaz bayım!

    "gün akşam oldu" diyorum
    ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
    cam kırıkları yiyorlar
    rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
    rengarenk yap-boz parçacıkları
    anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
    hayır, sanırım sabahı bekleyemem
    bilmiyorum.
    insanlar rüyalarını acilen anlatmalı.

    ondört yaşındaydı ruhum bayım
    bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
    protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
    gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
    protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
    o ara içimde çiçeklerden oluşmuş
    bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
    sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
    kaçmaya çalıştım. olmadı.
    bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
    ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
    neyse işte
    ben her filmi hatırlarım
    sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
    "sofinin tercihi"ni seyrederken çok ağlamıştım.
    öpüşen guramilerle ilgili bir film yapsalar
    onu da mutlaka hatırlardım.
    insan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
    hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
    bir "eşya toplayıcısıyım" bayım.

    büyük gemiler yok artık bayım
    büyük yelkenler de
    büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım
    işte az önce bir karabatak daldı suya
    bir süredir de kayıp
    dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
    ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
    kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
    ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
    yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
    bir gül, bir güle derdi ki görse
    yalan söylüyorum
    güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

    didem madak
  4. sevgileri yarınlara bıraktınız
    çekingen, tutuk, saygılı.
    bütün yakınlarınız
    sizi yanlış tanıdı.

    bitmeyen işler yüzünden
    (siz böyle olsun istemezdiniz)
    bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
    kalbinizi dolduran duygular
    kalbinizde kaldı.

    siz geniş zamanlar umuyordunuz
    çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    yılların telâşlarda bu kadar çabuk
    geçeceği aklınıza gelmezdi.

    gizli bahçenizde
    açan çiçekler vardı,
    gecelerde ve yalnız.
    vermeye az buldunuz
    yahut vaktiniz olmadı.

    behçet necatigil
  5. dün sabaha karşı kendimle konuştum.
    ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
    yokuşun başında bir düşman vardı.
    onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.

    özdemir asaf
  6. bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.
    o evde bir de kedi vardı
    geceler indiğinde kendi havasında
    mum yanar, kedi de oynardı.

    mumun yandığı gecelerden birinde
    kedi oyunlarına daldı.
    oyun arayan gözlerinde
    mumun alevi yandı,
    baktı,
    mumun titrek alevinde
    oyuna çağıran bir hava vardı.

    oyunlarını büyüten kedi büyüdü
    kendi türünde çocukçasına,
    döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
    geldi mumun yanına, oyuncakçasına.
    bir baktı, bir daha, bir daha baktı
    mumun alevinin dalgalanmasına
    uzandı bir el attı.
    bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
    ilk kez gördüğü mumun yakmasına
    inanmayacaktı.

    kedi oyunlarında büyüyordu,
    mum, üşüyordu yanmalarında.
    zaman ikili yürüyordu
    aralarında.
    bir ayrışım görünüyordu
    birinin yanmalarında
    öbürünün oynamalarında.

    kedi oyunlarında büyüyordu,
    yitirerek gitgide oyunlarını.
    mum küçülüyordu yanmalarında,
    yitirerek gitgide yakmalarını.

    oynarken büyüyen kedi yanacak,
    aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
    küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
    büyüyen yana yana anlayacaktı.

    bir mum yanmasından
    ve bir kedi oyunundan
    kaldı sonunda
    bir gecenin tam ortasında
    bir evin bir odasında
    göz-göze susan
    iki insan.

    ii

    mum yandı bitti.
    kedi büyüdü gitti.
    oyunlar karıştı gecelerde
    suskun uykusuzluklara.

    o iki insandan, sonunda
    birinin anılarında kedi,
    birinin dalmalarında mum
    kaldı gitti.

    nerede bir mum yansa şimdi
    nerede oynasa bir kedi,
    birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri...
    bugün dün gibi oluyor,
    dün bugün gibi.
    mum ellerimi tırmalıyor,
    belleğimi yakıyor kedinin elleri.
    özdemir asaf
  7. fish in a pond, busy busy, lots to do, here and there.
    dry as a desert outside, no place to go.
    eat up, get stronger, think and hope, think and hope.
    don't look now!
    oh, keep dreaming.
    there must be some other reason for your existence.
    defiance tastes like life itself.
    no river.
    no water.
    die in the desert.
    dirt is all around.
    the harvest moon is rising.
    wraith are never-ending.
  8. evet evet

    tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı
    tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı
    tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi
    tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk
    tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu
    tanrı maymunu yarattığında uyuyordu
    zürafayı yarattığında sarhoştu
    uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı
    ve intiharı yarattığında bunalımdaydı

    senin yatakta uzanmış halini yarattığında
    ne yaptığını biliyordu
    sarhoştu ve kafası kıyaktı
    ve sonra dağları ve denizi ve ateşi
    aynı anda yarattı

    bazı hataları oldu
    ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında
    tüm kutsal evren’in üzerine boşaldı.

    charles bukowski
  9. ''benim doğduğum gün
    günler uzamaya başlar
    öyle bir öleceğim ki
    geceler uzamaya başlayacak
    ve öyle bir öleceğim ki
    günlerle gecelerden başka
    hiç kimse öldüğümü anlamayacak''

    aziz nesin
  10. “al yalnızlığını gel!
    korkma, sıkılmayız.
    senin yalnızlığın benim yalnızlığımla konuşur,
    biz ikimiz susarız.”

    aziz nesin