-
20 yasinda ben,
35 yasimda ben,
40 yasimda ben ve
bugunku ben dordumuz.
birden 20 yasimi, 35 yasimin karsisina oturttum.
40 yasimin karsisina da, ben gectim.
yirmi yasim, otuz bes yasimi tutucu buldu.
kirk yasim ikisinin de salak oldugunu soyledi.
yatirstirayim dedim.
- sen karisma moruk - dediler. buyuk hir cikti.
komsular alttan ustten duvarlara vurdular.
yirmi yasim kirk yasima bardak atti.
evin de icine ettiler.
bende kabahat.
ne cagiriyorsun tanimadigin adamlari evine ...
can yucel -
ortalama insanda,
herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
ve cinayet konusunda en becerikliler
cinayet karşıtı vaaz verenlerdir .
ve nefreti en iyi becerenler,
sevmeyi vaaz edenlerdir .
ve son olarak,
savaşı en iyi becerenler
barış vaazı verenlerdir .
tanrı'yı vaaz edenlerin
tanrı'ya ihtiyacı var.
barışı vaaz edenlerin
huzuru yok
sevgiyi vaaz edenler,
sevgisizdir
vaaz verenlerden sakının.
bilmişlerden sakının.
durmadan kitap okuyanlardan sakının.
yoksulluktan nefret edenlerden
ya da gurur duyanlardan sakının.
övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının.
karşılığında övgü beklerler .
sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının
bilmedikleri şeylerden korkarlar .
sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
tek başlarına bir hiçtirler.
ortalama erkeklerden,
ortalama kadınlardan,
ortalama insanlardan sakının.
sevgilerinden sakının.
sevgileri vasattır, vasatı aranır dururlar.
ama nefretleri dahiyanedir.
nefretleri seni beni ,
herkesi öldürebilecek kadar,
dahiyanedir.
yalnızlığı istemezler.
yalnızlığı anlamazlar.
kendilerinden farklı her şeyi
yok etmeye çalışırlar.
sanat yaratamadıklarından
sanatı anlayamazlar
yaratma başarısızlıklarını
dünyanın beceriksizliğine yorarlar
kendileri tam sevemedikleri için
senin sevginin eksik olduğuna inanır
ve senden nefret ederler .
ve nefretleri
parlak bir elmas,
bir bıçak ,
bir dağ ,
bir kaplan,
bir baldıranotu gibi,
mükemmeldir
en usta oldukları
sanattır nefret!
kitlelerin dehası - charles bukowski -
...yokluğun cehennemin öbür adıdır, üşüyorum kapama gözlerini.
ahmet arif -
bi dergide rastlamıştım bu çocuğa, muhteşem yetenekli bulmuştum. paylaşmak istedim.
özkan dursun: 2 şubat 1992 doğumlu, sakaryalı, marmara'da hukuk okuyor.
1
kadın yıkadı kendini astı.
güneş yoktu.
şehir suskundu.
adam çıkardı kendini astı.
duvar soğuktu.
2
mathilaydı.
bir masal kadınıydı.
kimsesiz bir dilde bir şarkı mırıldandı.
bir yağmur kendini ıslattı.
3
lambalardı.
akşam olsa uyanırlardı.
4
duvarda bir adam asılıydı.
şehirde bir güneş peydahlandı.
karanlıklar
karanlıklar arasında
5
bir masaldı.
mathildaydı.
yokluğun usul usul vardığı.
kadındı.
6
vardı.
7
yalnızlık bir yerde yalnız kaldı. -
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
turgut uyar -
"gel yıkalım şu süleymaniye'yi desen
iki kazma kürek,iki de ırgat gerek
hadi gel geri yapalım şunu desen
bir sinan bir de süleyman gerek." -
cellat uyandı yatağında bir gece
"tanrım" dedi "bu ne zor bilmece:
öldürdükçe çoğalıyor adamlar
ben tükenmekteyim öldürdükçe..."
ataol behramoğlu (dörtlükler kitabından)
not: bu dörtlüğü, sevgili musa anter'den grup kızılırmak'ın "gidenlerin ardından" adlı albümünde yorumladığı şekilde dinleyenlerden biri olarak hiç unutamam sanırım hayatım boyunca. -
aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz
ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler
şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
adnan yücel -
masa da masaymiş ha
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kaseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
edip cansever -
seni düşünmek
"seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum..."
nazım hikmet
------
nazım hikmet'in en çok sevdiğim şiirlerinin başında geliyor bu şiir. umut etmeyi, sevmeyi, yetinmemeyi anlatıyor bana. yıllar önce âşık olduğum ve gönlümü fena kaptırdığım biri vardı, ne etsem de açılsam ve ilişkimiz olsa diye düşünürken bu şiir gelmişti aklıma. şiir yazılı bir not ve bir demet gül alıp gittim kapısına. sonuç; "çiçekler çok güzel teşekkür ederim ama benden daha iyilerine layıksın." böyle bir şeyler dedi. uzunca bir süre aşk acısı çektim, erkekler ağlamaz mottosunu yerle yeksan edip ağladığım günler oldu ama bir santim bile yaklaşmadı bana. ki bunun üzerine yine türlü yollar denedim aylarca.
dönüp bakıyorum ardıma şimdi. bu güzel şiiri bile anlamayan birinin yalnız olduğunu görmek içimi acıtmıyor. iş yerinin kapısında belki çıkar da görürüm umudu ile kıvranan insanlara yazık oluyor. içim acıyor...
not: şiir sevmeyen, kitap okumayan, bir şekilde elleri toprağa ve kitaplara değmemiş kişilere gönlünüzü kaptırmayın...