1. sen, benim en güzel şiirimsin.
    boynunda burnum var ve
    burnunda kokum var.
    sen, benim baktığım en güzel şeysin.
    gözlerin üzerimde, baktığın yerde ben varım.
    ellerin senin için atan kalbimin etrafında
    bir kuşu tutar gibi tutuyor
    içerisi sımsıcak, sessiz ve sakin.
    uyurken mis gibi rüyalar gören bir
    bebeğin gülümsemesi gibi.
    kalbim avuçlarında
    burnum boynunda
    kokum burnunda
    avuçların kalbimin etrafında
    ve sen, benim en güzel şiirim
    kalbimdesin.
  2. bazen uyuyan kedileri ölmüş zannediyorum
    güneşe uzanmış tembellik eden kedilere
    korkarak yaklaşıp
    sesleniyorum

    bazen miskince açıyorlar gözlerini
    git başımdan der gibi
    gösteriyorlar dişlerini
    "git, güneşimi kesiyorsun"

    bazen korkup hemen
    kalkıyorlar yerlerinden
    ben usandım onlara kalkan ellerden
    kediler de benden

    bugün, bir kedi gördüm
    derin uykuda, bir kenarda
    seslendim ona, bekledim
    hareketsiz bedenini, patilerinin ucundaki
    sinekleri gördüm
  3. uyanınca öp beni
    gözlerin henüz yeni açılmışken
    varlığımı fark edip gülümsemişken
    yattığın yerden doğrul ve
    öp beni

    hisset beni
    sana dokunduğumda
    tam kalbine, işte oralarda bir yerlere
    belki beceremem ama
    yaptığımda hisset beni
    ve uyanınca öp beni
     
    bileklerimi
    daha az önce lavanta esanslıyla
    ovduğum bileklerimi
    önce üzerinde burnunu gezdir
    sonra öp

    bu tüylerimi diken diken edince
    gözlerimi kapatırım
    ve sen durana kadar
    açamam
  4. üzerimde sabaha karşı işlediğim bir cinayetin kokusu var.
    yüz kere
    yüz kere yıkandım.
    güzel kokular sıktım
    artık alışmalıyım anasını satayım.
    saçlarımı kestirip günahlarımla sevişmeliyim
    aynaya baktığımda içimi görebilmeliyim
    gerçekte içimdeki o zehirli yaratığı
    boynundan tutup bir hamlede öpmeliyim

    bir çift parlak gözün beni sevgili sandığı o geceye geri gitsem.
    kaçmasını istesem, kaçmasa
    gidip kendimi bağlardım
    birileri bana dehşetle bakarsa
    arkama yaslanıp ağlardım

    ayaklarından çekerek ölüme sürüklediğim o güzel insanlar.
    hepinizin bunu hak ettiğini düşündürecek şeyler var
    ama ağlamanızı istiyorum.
    öfkeden daha kıymetli gözyaşı

    her döndüğümüz duvar köşesinde
    kanlı ellerinizin izleri var
    ne yaptınız kendinize böyle?
    ölmek üzereyken günahlarınızı temizliyorsunuz
    sanki daha önce hiç ölmemiş gibi bakıyorsunuz
  5. gözlerim insanlardan kaçıyor
    zaten onlar da yüzüme bakmıyor
    ellerin uzanıp zihnimin kapılarını açıyor
    çatlamış ar damarımı senden gizleyemiyorum

    derin bir nefes aldığımda, kül tablası sen kokuyor
    ruhumun dikenleri vücudumun pamuğundan ayrılmaya çalışıyor.
    kirpiklerin kalbimin alfabesini okuyor
    patlamış dudaklarımı senden gizleyemiyorum

    parmak uçların birer karınca oluyor
    gıdıklıyor kollarımı, hem de ısırıyor
    derimin altına ulaşıp beni uyuşturuyor
    yok saydığım duygularımı senden gizleyemiyorum
  6. sen beni çok sevince
    beni kendinle bir görünce
    o, odandaki açık pencere
    sana benmişim gibi davrandı her gece

    uzattığında öptü parmak uçlarını
    dikkatli baktığında sakladı bütün acılarını
    açık bir pencere olmaktan duyduğu
    o büyük utancı

    kederini de çekti içine, keyfini de
    tıpkı senin o cızırdayan tütünü
    çektiğin gibi içine
    gitmek istedi belki ama o bir pencere

    öyle bir pencere ki
    kırılmak ister, paramparça olmak
    çünkü bilir, özgürlüğü budur gelecekteki
    tek arkadaşı olan perde süzülür kenarlıklarından

    işte ben o pencereydim
    çünkü sen öyle dedin
    ben gittim, pencere hala ağlıyor
    kapat artık o pencereyi, sonbahar geliyor
  7. yağmuru arzularken galata'yı izliyorum.
    elimi uzatıp ulaşabilmek
    etrafında turlayan bir kuş olabilmek istiyorum.
    rüzgarı hissediyorum derimin een ince yerinde
    ve aslında senin bulunman gereken vücudumun derinlerinde.
    tanrı bana fısıldıyor, kuş olabileceğimi
    duyasım gelmiyor, biliyorum
    duysam aslan kesileceğimi
    avuçlarımı açıp izliyorum yağmur damlalarının içimden geçişini
    yağmur görüyor benim bile görünmez halimi
    hiç tatmadığım tamamlanmışlık hissini
    biliyorum senin sayende yiyip bitireceğimi
    ve kuş olup uçuşmak değil
    aslan olup tutuşmak istiyorum
    senin korkak bir kuş olduğunu
    çok sonra fark ediyorum.
  8. toprağından koparmak istediğim her çiçeğin
    kökünden kavradığım her dalını
    zaman zaman nazikçe
    bazenleri haince
    ama her daim şevkle
    sahibi olduğum için

    ve hatta bir güzel yediğim için
    dişlerimin arasında liflerini
    narince kıvrılan ince belini o çiçeğin
    işim bittiğinde ait olduğu toprağa tükürdüğüm
    bitecek bir işim olmadığında çöpe attığım
    ya da öyle yaptığımı sandığım için

    bir defa bile geriye dönüp bakmadığım
    baktığımda vicdanımın sesini duyacağım için
    portakalda bir çiçekte bulunduğundan
    daha çok tat ve vitamin bulunduğu için
    çiçeklerin yenmeyeceğini ağzımda bıraktıkları
    çirkin kıvamdan öğrendiğim için
    bütün çiçekleri rahat bırakmaya ant içtim
    biri hariç
  9. bileğinde altın künye takılı beyefendi
    o bileğin kolunla birleştirdiği elini
    uzatmıyorsun bir türlü bana
    dudaklarım duvarında asılı
    belki de arka cebinde saklı
    uzatmazsan uzatma
    dönüp bakmıyorsun bekliyorlar kıpkırmızı

    bu benim çektiğim en huzurlu işkence
    artık gözlerin üzerimde belli belirsiz
    çığlığım sayesinde
    ağzımdan her nefes aldığımda
    feminen bir parfüm kokusu
    giriyor içeriye
    soyuyor beni sadakatsizce

    engel olmuyorum. olamam. olmam ki zaten
    yine de istedim seni, gerçekten
    bir süreliğine belki on yıl
    ama geçip gideceksin kalbimden
    çocukluluğunun geçtiği evden
    ben de kalkıp yerimden
    öpeceğim her yerimden
    acemice sevilmiş bir kadın olmayacağım
    kendimi çok, çok ustaca seveceğim
    kendisi için ölüp dirilen kadını istemeyen sen
    biri için öldüğünde gerçekten ölen ben
    değmeyeceğini bildiğim halde üfleyeceğim
    sonra yine yenilip yine dirileceğim
    yine yemek isteyeceğim
    kokunu
  10. daha az önce pis ellerden tokat yemiş bir sokak çocuğunun yaşlı gözleri geçiyor gözümün önünden 
    hem çok erken yaşlanmış hem de ağlamış belki ağlamaktan çekinerek tutmuş göz yaşlarını ama kopan birkaç damla aşağı akıp kirli yüzünü çamura bulamış

    yardıma muhtaç ama umutsuz
    çünkü ne zaman umutlansa hayat ona kıçını göstermiş
    şimdi çaresiz bakan gözleri ve
    gözyaşının ıslattığı lekeli yüzüyle
    geçiyor önümden