1. "insanın hakikati, sana gösterdiğinde değii, gösteremediğindedir. bundan ötürü onu tanımak istersen dediklerine değii, demediklerine kulak ver." demiş cibran.

    güzel de demiş. insan bu manada belki de anlaşılabilir olmasına rağmen, bizzat kendi kendine anlaşılmaz hallere bürünmekte can atan bir varlık. bunda şüphesiz zekasının ve akıl yürütebilmesinin de emeği çok.

    insan neden söylemedikleri ardına gizlenir?

    pek çok sebebi vardır mutlaka araştırıldığı zaman. günümüz teknolojisi buna mükemmel bir zemin hazırlıyor bilindiği üzere. olmadıkları tarzları bir tiyatro sahnesindeymiş gibi oynama fırsatı veriyor. burada teknolojiyi suçlamak abeste iştigal eder, zinhar söz konusu olamaz. olsa olsa insanın maymun iştahı diye tabir edilen, her şeyi ele geçirme ve çabuk sıkılma halleri; toplumda "iz" bırakmak adına kendince hüküm sürüyor bu düşünce için.

    yani kendini toplum içerisinde kabul ettirme hali olduğunu görüyoruz. ihtiyaçların son derece hızlı karşılandığı bir çağda yaşıyor olmanın mükemmel doyumsuzluğu içinde, ruhsal fırtınaları dindirecek ihtiyaçlarına yanıt yok insanın. istediği kadar yesin doyma hissi körelmiş, istediği kadar giyinip kuşansın gözlerin de bir doyumsuzluğa erişmediğini kim söyleyebilir? her zaman ben, daha ben çerçevesi içinde olmak adına yapabileceklerinin haddi hududu yokken; içinde bulunduğumuz savaşların başka açıklamalara ihtiyacı var mı? doyumsuzluk... koskocaman bir dünya da adil paylaşımlarla herkese yetecek kadar varken, insanoğlu doyumsuzluk hissini kimyasal ve subniminal yollarla aşındırmaya devam ededursun kendi kendini yiyen bir mahluka dönüşeceği de kesin.

    hakikatlardan kaçamıyoruz ne yazık ki. gösteri dünyası olarak nitelendirdiğim bu sahnelerde binlerce makyajlı yüzün kimi zaman tesiri altında yanılgılarımızın yıkıklığında bir sonraki cenk için daha temkinli olma gayretinden ötede değiliz; duygularımıza rağmen tabi.. insan ne kaotik bir canlı içten içe değil mi?

mesaj gönder