1. " ömer! seni bırakıp gidiyorum. bunun bana ne kadar acı geleceğini, hayatta senden başka kimsem olmadığını bilirsin... senin de benden başka kimsen olmadığını biliyorum. buna rağmen seni bırakıp gideceğim... emine teyzelerin evinden çıkıp senin arkana takılarak geldiğim günden beri bunun böyle olacağı hakkında içimde garip bir korku vardı... bunu kendimden ne kadar saklamaya çalışsam, bir fırsatını bulup tekrardan kafamda beliriyor ve beni çok üzüyordu. bu korkunun sebeplerini düşündüm, üç ayı geçen beraber hayatımız esnasında, bu ânın gelmemesi için neler yapmak lazım olduğunu araştırdım, nihayet kendimi tesadüflerin ve hayatın eline bırakmaktan başka çare kalmadığını gördüm... bilmem sana söylemeye hacet var mı? ömer, benim sevgili kocacığım, biz, hiçbir tarafları birbirine benzemeyen, hiçbir müşterek düşünceleri ve görüşleri olmayan iki insanız... kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüf bizi birleştirdi. sen beni sevdiğini söyledin, ben de buna inandım. ben de seni seviyordum... hem de nasıl seviyordum... hislerimde bugün de değişiklik yok. fakat niçin seviyordum, işte bunu bulamadım ve beni düşündüren, seninle olan hayatımızın devamından şüphe ettiren bu oldu. seni niçin sevdiğimi bir türlü bilmiyordum. huylarını, yaptığın işleri, beğenmiyordum demeyeyim, fakat anlamıyordum. sen de benim birçok şeylerimi anlamadığını inkâr edemezsin. böyle olduğu halde nasıl garip bir kuvvet bizi birbirimize bu kadar sağlam bağlamıştı? ilk andan itibaren tamamıyla başka dünyaların insanları olduğumuzu anladığım halde beni burada tutan ve seni gördüğüm zaman içimi sevinçle dolduran neydi? acaba şu senin sürekli bahsettiğin ve her hareketinin kabahatini kendisine yüklediğin şeytan mı? son günlerde ben de bundan korkmaya başladım. şimdiye kadar daima, düşünüp doğru bulduğum şeyleri yapmaya alışmıştım... bu sefer hiçbir doğru ve akıllıca tarafını bulmadığım bu hayata beni bağlayan kuvvetin, içimde saklı bir şeytan olması sahiden mümkündü. bu ihtimal beni adamakıllı telaşa düşürdü. hayatta kendi düşüncelerim ve kararlarımdan başka bir takım kuvvetlerin emri altına girmek asla tahammül edemeyeceğim bir şeydi. aynı zamanda, seninle beraber bulunduğum müddetçe, nedense irademi kullanamadığımı gördüm. sana, senin iradene tabi olmak bana ağır gelmezdi, fakat aramızda hiç olmazsa en küçük bir müşterek nokta bulunması, yaptıklarından hiç olmazsa bir kısmını benim de iyi ve doğru bulmam lazımdı. kendi kendime hiçbir zaman yapamayacağım şeyleri, sırf bilmediğim bir kuvvete tabi olmak yüzünden, boyuna tekrar etmek beni düşündürdü ve nihayet aylardan beri kaçtığım bu kararı verdirdi."

    " ben sana rehber değil, ancak yoldaş olabilirdim, fakat yolu ikimiz de bilmiyorduk ve birbirimize yük olmaktan, birbirimizi şaşırtmaktan başka bir şey elimizden gelmiyordu."

    - sabahattin ali, içimizdeki şeytan