-
yirmi birinci yılımdan bir sabahtı işte,
diğerlerinden pek farksızdı.
pencerenin önündeki kuş,
hayallerimdeki sen,
ve şehrin çıplaklığını örten sis.
günaydınların da tadı kalmadı artık.
eskiden sade içilen bir sigaraydı günaydın,
derinden ama masum bir öpücüktü,
belkide içilen kahvenin kokusuydu.
fakat uzaktan uzağa kuru bir günaydın değildi.
dedim ya pek farksızdı bu sabahta.
günaydın... -
kabussuz yarım akıllı gecede
dilsel bir hataydı yaptığı
avucundaki ölüme hiçlik demişti
sakin kalamazdı bu boşlukta
sinmiş cesaretini bir meyvenin suretine sakladı
farklı bir maktul arıyordu kendine
gülümsemeyi bilmeyen,
açlık dengesizliği hızlandırdı
nefes kokusu körpe
çığlık aç bir hayvan
gözler çukurlarında kanıyor
görüyorlar geceyi
çığlığı
hatasız bir gündü bugün
şatonun içi ruhsuzlukla çırpınıyor
fareler ziyafet için kuytuda bekliyor
daha hızlı öyleyse
şükredilen bir alkış için
alkışlayan tanrı için. -
umut küllerinin şehridir şehrim
biz burada yanmışız
yakılmışız.
buraya sürgün edilmiş
pes etmemiş direnmişiz
kendi küllerimizden
anka kuşu misali
çekmiş kendimizi çıkartmışız
nice canlarla beraber hayalleri
burada vermişiz toprağa
ve hasret!
küllerin şehrinin acısı içinde
kendimden bile kaçtığım bu şehirde
güleç gözlerine hasret... -
kilise çanı, ezan sesi
haram dedi, günah dedi
hepimiz aynı karıncaların
arkadaşı olduk şimdi -
yıllarca güzelliğini yitirmeyen naylon çiçekler sunsan kabulüm,
neyleyim ben gönlümü almak için canını aldığın kadife tenli gülleri -
tebrik ederim,
sayende en sonunda gebereceğim
sebebim sen olacaksin, buna eminim..
koyacaklar beni bir ayağı kısa tahta masanın üzerine
yıkayacaklar bedenimi rakıyla ve ovacaklar buzuyla
meyhaneci bağıracak
nasıl bilirdiniz?
çok sevmişti
nasıl bilirdiniz?
hayvan gibi sevmişti
nasıl bilirdiniz?
sevmişti ulan adam, basbayağı sevmişti ! -
suskunluğun ıslığı öyle bir rüzgar yapar ki çarpar adamı
insan oğlu köpek öldüren şarap içtiğinden duyamaz her sesi
işte o gün çiğ süt dilenmek icap eder sokak köpeklerinden
ve ayazın ıslığını bahşederler sokulma merasimi için
bir telafi döngüsüdür bu titreyen kemik şıngırtısına muhtaç -
henüz tanışmadık biz
!---- spoiler ----!
Biz henüz tanışmadık sizinle,
Akıl artığı bu dehlizlerde,
Ruhumuza sıkışmış birer maskenin ardında gizliyiz,
İnsanlık diyetimizde.
Bir Fransız rivieresına gitmedikçe,
Liégeard'ın dizelerinde gezine gezine,
Tanışmayacağız da hiçbir zaman seninle,
Dudaklarının bitişindeki çukurlarda duracağız,
Yalnız dizenin noktaları niyetine..
Henüz tanışmadık biz,
Sizli bizli olamadık bile,
Bir sabah gezintisi sırasında,
Günaydın bile denilmedi henüz,
Zatıalinizin gülen yüzüne.
Henüz dokunamadık bile,
Heyecanından şeytan tırnakları yenmiş,
Titrek ellerle,
Bir ile birimize.
Tanışmadık henüz,
Ne öfkeyle ne neşeyle,
Doğal yaşamın yapaylığının içerisinde.
Henüz ela gözlere,
Ela sözler değmedi bile.
!---- spoiler ----! -
oturuyorum boş odada bir akşamüzeri
algılayamıyorum hiçbir şeyi,
zihnim bulanık.
uzaklarda bir yerlerde
küçük bir kız çocuğunun
papatya kopardığını duyumsuyorum.
bir cin tonik hazırlıyorum kendime
sonra bir tane daha.
nedense gözlerin geliyor aklıma
adın kadar güzel olan gözlerin
dışarı çıkıyorum, hava kararmış
iskeleye gitmiyorum
seni görmek korkusundan.
etrafta dolaşıp, bir sigara yakıyorum.
gözlerim gözlerini arıyor
ah, o gözler!
gözler anlatabilirdi aslında her şeyi.
yeter ki görmeyi bilseydin.
sen ise sadece bakıyorsun,
ne aradığını bilmeden
gerçeklerden kaçarak
yaşamaya çalışıyorsun kendi dünyanda.
ben ise elimde bir bardak cin
oturuyorum boş odada bir gece yarısı. -
beklemekle geçer mi?
defterimin arasında,
kurumuş gözyaşlarım
sen kokuyor.
geçer mi bu hayat?
varken sen, yokmuş gibi yaparak.
ve artık son harfler döküldü
gözlerimden
kurudu defterde,
beklemekle geçmiyor.